26 Eylül 2007

Eğitim şart!

"Yapınızın da artık bir "TERZİ"si var" demişler ama sanırım bazı kurallardan bihaberler... Ne bağlaç doğru yazılmış, ne tire kullanılmış... Hadi tire kullanılmamasını tasarım/estetik kaygısıyla açıklayalım da "da"nın bitişik yazılmasına ne diyelim? Bu ilanı yapan vatandaş bir zahmet edip de karıştıramamış mı eski defterlerini, imla kılavuzunu? Bunun açıklaması "tasarım kaygısı" ise bu da biraz mantıksız geldi bana; pek kaygılanılan bir çalışma değil zira sağdaki görsel de bir tuhaf değil mi?
Hadi ajans sundu bu çalışmayı, peki firma nasıl kabul etti?
Benim anlamadığım olay şu: Herkesin ama herkesin reklam/pazarlama/halkla ilişkiler faaliyetleriyle ilgili söyleyecek bir sözü var. Herkes bu işi "sahiplerinden" daha iyi bildiği iddiasında. Peki öyleyse neden böyle kötü işler bu kadar çok çıkıyor? Sadece bu ilan ya da şu ilan için söylemiyorum bunu. Daha bir çok kötü iş var ortalıkta; etkinlik, tasarım, organizasyon vb. konularında da. Ama herkes mükemmel iş yaptığı/işi en iyi bildiği iddiasında. Aslında memlekette keşke herkes istediği okulu okuyabilse de aldığı eğitimi işini yaparken kullanabilse. Okullu-alaylı olayı değil anlatmak istediğim. Ama bir iş yapılıyorsa, işin eğrisi-doğrusu öğrenilmeli. Bu devirde, "iletişim çağında", el yordamıyla iş yapmak doğrusu bana pek akıllıca gelmiyor...

Ama olmamış ki...

Sektörel bir dergide yayınlanan ilan. Zemindeki renk kötü, koca kel bir kafa üzerinde bir termos ve göz kırpan yarım kafalı bir adam. Kel adam o binada yaşıyor ama yapı da bir tuhaf. Turuncu incecik çatı, sarı dümdüz bir bina. Ve firmanın kurumsal renklerin de de sarı yok anladığım kadarıyla. Ürünü, logoyu çağrıştıracak bir renk yok ortada. Yani daha espirili bir konu olsa anlarım tabii de bu ilanda cok itici geldi bana. Üstelik metin kısmında da kocaman olumsuz bir sözcük: "kullanılmamıştır" Olmamış ya. Zorlamışlar çok.
Bu arada bu anlamsızca kesilmiş insan olayının bana çok itici geldiğini farkettim bir anda. TV'de de sıkça yayınlanan bir reklamda sadece eller piyano çalıyor, birşeyler yapıyor ya; o da çok itici geliyor bana. Niye bileklerden kesik ve bileklerin üstü beyaz?!

Kirpicikler

Büyükleri de son derece şeker bence ama şu yavru kirpiciklere bir bakın :))

24 Eylül 2007

Yaya Geçidinde MINI!

Açık alan reklamlarında yeni eğilim yaya geçitlerini kullanmak sanırım. Diğerine göre daha başarısız bir örnek...

Herşey Vatan İçin...

Haftasonu Bursa'ya gittim. Klasik yolumu kullandım; önce denizotobüsü ile Yalova, sonra da şehirlerarası otobüs ile Bursa... Giderken arkamda bir anne, bir baba ve askerden izne gelmiş oğulları oturuyordu. Belli ki bol muhabbetli bir aile; asker anlatıyor 1 aylık askerlik anılarını, baba ve anne de heyecanla onu dinliyor, sorular soruyor. Ben de "kulak misafiri" oluyorum tüm konuşmalarına. Bir ara anne oğluna:
"Eve gidince, sen giderken balkona astığımız bayrağı içeriye alırız, sen bayrağımızı öpüp kaldırırsın; asker ocağına dönerken de tekrar öpersin bayrağımızı asarız. Hayırlısıyla Erzincan'dan dönünce de tekrar alırız içeriye."
Hala o cümleleri düşününce içim ürperiyor.
Milletçe çok değer verdiğimiz, uğrunda canımızı, hatta evlatlarımızın canını düşünmeden feda edebilmeyi göze aldığımız kavramlar var. Bu bizler için yaşam biçimi. Ama böyle bir milletken nasıl bu durumlara geldik işte onu anlayamıyorum..

21 Eylül 2007

Adem ile Havva

18 Eylül 2007

Tango Scent of a Woman Al Pacino

Ben tangoyu çok seviyorumuşum meğer.. E peki neden hiç dinlemiyor muşum? Bugün sabahtan beri sadece tango dinliyorum. Tam anlamıyla nefis. Bu arada tango diyince "scent of a woman"dan bahsetmemek olmaz tabii. Müthiş film, harika dans.
Not: Tango'nun kelime anlamı "dokunmak" mış galiba(?)

14 Eylül 2007

Tadilat mı?!

Evde tadilat yapmaya karar verdik. Daha doğrusu karar vermeye karar verdik gibi birşey oldu. Yapacaklarımızı listeledik, öncelik sıralarını belirledik ama detaylar konusunda takılıp kaldık. Bir adım atamıyoruz şimdi. Örneğin eve boya yaptıracağız ama renk konusunda kararsızız. Hem halıya uymalı, hem perdelere; bu sırada koltuklar kaplanmalı ama hem duvara hem perdeye hem halıya uymalı. Bu sırada bir içki dolabı almak istiyoruz ama bu sefer de yeri problem... Bu arada odaların zemininin değiştirilmesi gerekiyor ama evin diğer yerleri ile aynı rengin bulunması ve bu işlemin boyadan önce yapılması gerek. A bu arada bu kadar yavaş hareket ettigimiz icin mevsim değişiyor, bu olaylar kışın nasıl yapılır, o da problem... E bu kadar ayağa kalkmışken, tekrar oturup 2008'i de beklemek istemiyorum... Yani kısaca kafamız oldu 1 ton! Tüm eşyaları atıp, yeni bir eve geçmek daha kolay olurdu... Ya da TV'de dekorasyon programı yapan dekoratörleri arayıp kaderimize razı olmak!

11 Eylül 2007

11 Eylül

O günü hiç unutmayacağım. 11 Eylül 2001. O sabah nedense geç kalktık, kahvaltı için hazırlık halindeydik. Telefon çalmaya başladı sabah sabah deli gibi. İlkim'miş... Çılgın gibiydi sesi. İyi misiniz, çok korktuk, orada değildiniz di mi gibi enteresan cümleler kuruyordu arka arkaya. O anda televizyonu açmak geldi aklımıza. Ve işte o görüntüler karşımızdaydı. Koca WTC yerle bir... Her yer toz duman; insanlar ölü, yaralılar şaşkın, kalanlar sağa sola koşuşturuyor... Herkes çığlık çığlığa... Telefonu kapattık. Şok hali. TV'yi seyrediyoruz. New York'a bir kaç saat mesafedeki Salisbury'deyiz. Ne yapmamız gerektiğini bilmiyoruz. Telefonlar gelmeye başlıyor; Türkiye'dekiler bizi çok merak ediyor, bütün dünya Amerika'yı...
Evimizin hemen üzerinden uçaklar uçuyor, sokaklar bomboş, kimse kıpırdayamıyor.
Sonra DC'den geliyor bir haber. Amerika'nın beyni Pentagon'a da olmuş bir başka saldırı. Dehşet anları.
Ve elektrikler gidiyor. Korku. Saatler sonra elektrikler geliyor, tekrar gidiyor, gece yarısı yine geliyor. TV'de aynı görüntüler... NY'taki çarpma anı. Ama ne bir ölü görüyoruz TV'de ne de kan, acı çeken insan. Sadece toz duman, kurtarma çalışmaları yapanlar ve ne olduğuna dair bilgiler ya da senaryolar var ekranda.
Bir kaç gün sonra suçlular, olanlar, herşey açıklanıyor ama hala bir çok senaryo var gündemde.
Ne olduğundan emin değilim ama emin olduğum birşey var; çok insan boşu boşuna öldü, çok insan acı çekti ve hala çekiyor ve çok insan çok büyük korku yaşadı.

7 Eylül 2007

Kediciğe ev bulduk!

Sonunda oldu! Beyaz kediciğe Antalya'da bir ev bulduk. Dün akşam uçağa bindi, gitti yeni evine. Artık bacaklarındaki yaralar iyileşecek, tüyleri güzelleşecek, şişmanlayacak en önemlisi sevilecek. Telefonla görüştüm sahibiyle, öyle şeker ki. Şanslı kediymiş aslında. Belli ki yeni sahibi eskisinden daha çok sevecek onu.
Biz, evde bile bakamadığımız, sadece bahçede ilgilenebildiğimiz bu minnoştan ayrılırken bile bu kadar üzülürken, millet evindeki kedi-köpeği sokağa nasıl atıyor hala anlayabilmiş değilim.
Neyse. Deniz yıldızı hikayesi misali bir kedi için daha "farketti." Darısı kalanların başına...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails
 
Copyright 2009 mynameismelis