31 Aralık 2013

Ver gazı...

Kimle konuşsam 2013'ün bitmesini istiyor.. Yıl sonun geldiğimizden midir, bir umutla 2014'e sarıldığımızdan mıdır nedir bilmem; 2013 çok da mutlu etmedi insanoğlunu anlaşılan...

Benim de sorunum vardı 2013'le malum... Canımı çok sıktı hatta çok acıttı beni bu yıl olan biten. Dalgalanmalardan yorgun düştüm, yıprandım, yıprattım...
Ama bana çok ders verdi 2013; belki de hayat boyu öğrenmediğim kadar çok şeyi bu yıl öğrendim; uyguladım.. Kendimi hiç dinlemediğim kadar dinedim; fark etmediğim birçok şeyi fark ettim... Yılın başında kendime ne kadar küssem; yılın sonunda kendimle o kadar barıştım...

Demir'e çok iyi bir anne oldum bu yıl. Onunla olduğum her anın dibine kadar keyfine vardım, özellikle son 6 ayında 2013'ün. Onunla yaşamanın mutluluğunu anladım. Bundan sonrası için planlar yaptım, hayaller kurdum, keyfini çıkardım...

İyi bir evlat olamadım, çok üzdüm onları. Anlamadım onları, anlayamadılar beni... 2014'te umarım...

Güzel işler yaptık, güzel sözler duydum, takdir edildim, mutlu oldum...

Çok gezdim, gitmek istediğim birsürü yere gittim... Yeni insanlarla tanıştım, çok eğlendim, çok güldüm...

Ve İnci geldi bu yıl...

Ve 2014...
Şimdi sana çok iş düşüyor. Benim yılım ol sen en iyisi. 2014 ve sonrası benim yıllarım olsun hatta...

Planlarımı uygulama gücü ve şansı ver bana en başta...
Oğlumla doya doya yaşayım yine her anı. Keyif alalım herşeyden...
Ona mutluluğu öğreteyim en çok. Mutlu olduğu şekilde yaşayabilmeyi...
İşimde kendime "aferim" diyebileyim bu yıl da....
Doğru adımlar atayım her yönde...
İyi bir anne olabileyim... İyi bir evlat da...
Spor yapabileyim - düzenli olarak!
Heyecanı bitmesin hayatımızın, eğlencesi, kahkası, dansı, rakısı, şarabı...
Değer verdiklerim yanımda olsun; ben de onların yanında...
Geçen yıl Barcelona, Paris istemiştim; başardım... Bu yıl Lizbon, Yunan adaları, Venedik hedefim... Daha fazlasına da hayır demeyeceğim...
Salon eşyalarını değiştirdim yılın son günü... 2014'te tüm evi değiştirebileyim..
Ve kendi evimize taşınabilelim en önemli dileklerimden biri...
Çok para kazanıp o parayı çok güzel harcayabilelim...
Sağlık bir numarada; her zamanki gibi...
Ve son dileğim de memleket için gelsin; yaşanabilir bir ülke olmaya başlasın... Kaçma isteği gelmesin aklıma her haber izlediğimde artık...

Aldın mı gazı 2014, hadi bakalım, göreyim seni...


30 Aralık 2013

2014'te durum


2013'te fena patladım ama 2014'ün benim yılım olacağını biliyorum; hatta başladı bile...


Ocak ve Şubat aylarında maddi birikimlerinizi gözden geçirmeniz, borçlarınızı geri almanız mümkün. Kendi sahip olduklarınıza odaklanın. Yılın ilk yedi ayında sosyal kulüpler, dernekler, çalışma grupları içinde eforunuzu sarfediyor olacaksınız. 17 Temmuz sonrası bir yıl boyunca uzaklardan, yabancılardan ve yüksek öğrenimle ilgili büyük gelişim fırsatları yakalıyorsunuz. Kişisel gelişiminizi artırabildiğiniz, hayata olan inancınızın arttığı bu dönemde, ‘boyunuzdan büyük’ işlere kalkışın. Başarı mutlaka gelecektir. Sene sonunda Satürn’ün burcunuzda geçmesi, iki buçuk sene sürecek yeniden yapılanma sürecini başlatacak.



25 Aralık 2013

Kazınmak

Bu sabah beni biri yataktan kazısın istedim!
Sürünerek kalktım, sürünerek hazırlandım...
İşe kadar gelebildim ya; bugünü atlatırım herhalde...

18 Aralık 2013

İnci

Çok değişik bir yıldı.
Bol kararlı,
Çok düşünmeli
Çok çalışmalı...
Aksilikli..
Garip bir yıl...

Hoşuma giden kısımları da olmadı değil;
Yeni duygular,
Bol seyahatler,
Elbette Demir...
Yine de doğrusunu söylemek gerekirse bitmesine pek üzülemeyeceğim...
2013'ün bize getirdiği en güzel hediye ise İnci...

27 Kasım 2013

nefret



Bu post mesaj kaygılı.
Zira telefonuma gelen SMS beni, heyecanımı, mutluluğumu, herşeyimi geriyor.
Bir insanın tanımadığı bir insana, SMS atmasını, kendinde hak görmesini enteresan buluyorum artık. Nasıl bir ruh hali? Nasıl bir yaklaşım? Nasıl bir insanlık? Nasıl bir nefret ve neden?

Ellerimden soğuk terler aksa da şu anda, kızmıyorum galiba artık sadece geriliyorum.

Keşke dışarıdan bakabilse, uzaklaşıp olanları analiz edebilse, keşke keşke sadece dursa ve öylece baksa... Birgün anlayacak biliyorum, keşke kendine yazık etmeden anlasa...


Unutmadan bir de küçük not: Bu mesaj kaygılı postun sahibi "karışamazsın" diye düşünüyor ya, şu cevabı da peşinen vermek lazım; gelen mesaj benim karıştığımı değil, bana karışıldığını gösteriyor... Ve bundan çok rahatsızım!





26 Kasım 2013

Teyze

Bugün teyze olacağım.

Poison



Runnin' deep inside my veins

Burnin' deep inside my brain
Poison
And I don't want to break these chains
Poison

19 Kasım 2013

Küçük tabut


Küçük bir tabuttan daha çok acı veren ne olabilir ki hayatta?
Tam da babalık duygusu diye bir duygunun olmadığını düşündüğüm şu günlerde; 13 yaşındaki küçüçük kızının canazesinde, buz gibi, açık havada, caminin avlusunda çıt çıkmazken o kalabalıkta, sadece babanın hıçkırıkları yankılandı.
Bakışındaki, duruşundaki acı, yıkım, tükeniş...
Herkesi aynı kefeye koymamalıyım evet, varsayımda bulunmamalıyım bir olaydan bir kişiden yola çıkıp.
Hayatta en büyük acıyı yaşayan o baba... Kimbilir ne hissediyordu ya da hissedebiliyor muydu ki?

Dün bütün gece öptüm Demiri, yanımda uyuttum, gece uyandım yine öptüm. Ağladım, uyudum, uyandım yine öptüm...

İsyanım yok, yazacak cümle de yok zaten. Allah herkesin yavrusunu annesine-babasına bağışlasın... Dokunmaya kıyamadığımız evlatlarımızın hep sağlığını göstersin...

10 Ekim 2013

Unutulası post

Aslında umutsuz, neşesiz, enerjisiz postlar yazmak istemiyorum ve yazmıyorum da genellikle. Ama herzaman da aynı modda tutamıyor insan kendini işte...

Beklenti=hayal kırıklığı

Bile bile hala beklenti içinde olmam en çok kendimi şaşırtıyor.
İstediklerim olmuyor. Önüme -aklımdan dahi geçirmeyeceğim- tekliflerle çıkılıyor. Paylaş maylaş deniyor ya, ben paylaşmaya bile çekinirken, bana teklif ediliyor...

Bu sabah hiç beklemediğim şekilde, yanıma gelip gözümün içine bakınca değer verdiklerimden biri, gözlerim doldu. Anlatamadım yine olanı. Paylaşılası değil. Bana göre teklif etmenin ayıp olduğu cümleler kategorisinde. Ayıp kavramından nefret ettiğim halde... Tek bir kişiye söyledim olanı, dün gece. Herşeyi anlatıyorum ya ona, filtresiz... Ona bile yazdım; anlatmak zor...
 
Çok karmaşık yazıyorum yine. Aslında hissettiklerim artık bu kadar karmaşık değil. Beni karmaşıklaştıran beklemediğim yerlerden aldığım darbeler... Tam güvenecekken ya da güvenmişken; güvenmemem gerektiğini hatırlatan olaylar, kişiler...

Aslında düşününce bir yandan; son aşamadayım artık, biliyorum. Çözülmesi gerekn son birkaç konu kaldı. Onlar da bitince tam anlamıyla rahat olacağım. Ama çözülene kadar yine uykusuz geceler beni bekliyor...

Bu yazıyı okuduğumda tekrar bi şekilde, hatırlamayayım istiyorum sebebini. Unutulası olsun bu post.
Huzurlu günler çabuk gelin... 

4 Ekim 2013

Öz

Düşünüyorum ya çokça. Üstüme vazife olanları, olmayanları. Keyif aldıklarmı, almadıklarımı... İki gündür aklımda gezen bir cümle var hatta cümleden çok daha ötesi; düşünceler bütünü var...
Öz'e inanıyorum ben. İnsanın özüne...
Şartlar, tecrübeler, yaşanmışlıklar mutlaka etkiler, değiştirir, geliştirir insanı ama bir öz vardır ya tüm kişiliklerde, işte o bence asıl olan...
Rita'da bile böyle bu. 17 yaşında, yaşlı, tüm gün uyuyor, kimseye ilişmiyor ama özündeki o hırçınlık taa derinlerde olsa dahi duruyor. Gerektiğinde çıkacak; biliyorum. Bakışından anlıyorum.
Yani bu aslında mesaj kaygılı bir post değil elbette. Ama şuna inanıyorum; insanın içindeki sular durulunca, bulanıklık geçince, köprünün altından milyonlarca metreküp su akmış olsa dahi; özünde nasılsan illa ki öyle veda edeceksin hayata...
Büründüğün kimlik; sana ait değilse aslında, zamanı geldiğinde asıp askıya sahip olduğun "öz"ün sana daha çok yakıştığını anlayabileceksin. 
Bu "çok bilmiş" görünen post aslında çok bilmişlik değil; galiba benim bakış açımdan küçük bir değerlendirme...

18 Eylül 2013

Mevzu bardak...

Bardağı yere at ve sonra ondan özür dile.
Aslında onu kırmak istemediğini ve ondan tekrar su içmek istediğini söyle.
İşe yararsa, ben buradayım...

10 Eylül 2013

Ruhun kabul etmiyor...


Dibi görmeden yukarı çıkmamanın sebebi ne ola ki?
  • merak kendini tutamıyor
  • beyin anlamıyor/algılamıyor
  • cazip gelmiyor
  • heyecan vermiyor
  • arayış bitirilemiyor
  • karanlığı görmeden, aydınlığın tadı çıkmıyor.
  • Bedeni orda fakat ruhu kabul etmiyor...
Peki bunları bile bile ne mi yapıyorum?
Sence blog?..

23 Ağustos 2013

Vın vınnn vınnnnn


Böyle böyle gaza geliyorum..
Allah sonumu hayır etsin. Amin....

22 Ağustos 2013

Follow your dream




Güne böyle başladım...
ve evet tam da böyle olmalı:

It's not over until I win.
Follow your dream...

16 Ağustos 2013

şüphe

İyiden iyiye şüphelenmeye başladım...
Bunca yıl ilaçsız yaşamaya çalışırkeeen yaş 36 ve:
Kramplar için magnezyum...
Bağışıklık sistemim için immuneks...
Enerji düşüklüğü için pharmaton...
Uçuk/zona karışımı olaylar için antibiyotik...
Kalan izleri için bilmemneli kremler...
Demir eksikliği için bilmemne...
Tahminim şudur ki 45'e geldiğimde elimde ilaç torbası ile gezeceğim. Piyuwww!!

6 Ağustos 2013

Nutkum tutuk

Nutkum tutuk.
Canım sıkkın.
Kuracak cümle bulamıyorum.
Bu ülkede büyüttüğüm çocuğuma hangi değerleri, nasıl öğreteceğim?
Özgür olmak mı, demokratik olmak mı, adil olmak mı, düşünmek mi, düşündüğünü savunmak mı, inanmak-güvenmek mi?




2 Ağustos 2013

Barcelona


Babamın bir lafı vardır; hayat zor olmasaydı, zevkli de olmazdı...
Ve sanıyorum zor dönemlerde insan en uçlarda yaşıyor bazı şeyleri. Üzgünse çok üzgün, şaşkınsa çok şaşkın ya da eğleniyorsa delicesine...
Barcelona öyle geçti işte... Delicesine eğlenceli, çılgınca yorucu... Günde birkaç saat uykuyla yetinip, sürüne sürüne gezdik o muhteşem yerleri. İçtiğim, yediğim, gördüğüm herşeyin tadı hala damağımda... Zaten gitmeyi çok istediğim şehirlerden biriydi. Ve artık yaşamayı hayal ettiğim şehirlerden biri oldu.
Gecesi gündüzünden, gündüzü gecesinden güzel.
Yolları, plajı, clubleri, tarihi, yemekleri... İstisnasız herkese tavsiye edebilirim ve sanırım daha defalarca gidebilirim...

30 Temmuz 2013

Ağlamak güçsüzlük müdür?

Dün gece çok geçti ve o uyumak istemiyordu. Ben de çok sinirliydim ve hemen uyumasını istiyordum.
Tüm gün beni özlemişti, istediği 3 yeni oyuncağını konuşturmam, onunla biraz ilgilenmemdi. Olan bitenle, yediğim son darbeyle o kadar meşguldüm ki onu dinleyemedim bile.
Yatmıyor diye kızdım,  ağlamaya başladı. Ben daha çok sinirlendim. Ağlamazsan oynarım dedim; sustu ama konuşmaya mecalim yoktu, oynayamadım, konuşturamadım o oyuncakları. Yine ağlamaya başladı. Ve ben de deli gibi bağırmaya. Sonra sustum.
Sarıldı oyuncaklarına gitti yatağına ve yattı.
Hiç konuşmadan öylece yattı. Işığı kapatayım mı dedim, evet dedi yavaşça.
Kapattım ve ben ağlamaya başladım bu sefer hem de kendimi durduramamacasına. O da başladı yine ağlamaya "çok mu üzüldün annecim" dedi. Aldım yanıma, sarıldım sıkıca.
Defalarca özür diledim, öptüm. Hiçbirşey demedi. Ben sarıldıkça o da öptü beni.
Affettin mi beni dedim, "olsun" dedi. affetmek ne demek onu bile biliyor mu emin değilim.
İlk defa durup dururken, hem de deli gibi haksızken bu kadar kızdım ona. O beni affetse de ben affedemiyorum yaptığımı. Sabaha doğru yanıma geldi; sarıldım, öptüm, ağladım.
"Ağlamak güçsüzlük müdür?" idi bu haftaki ödevim. Dün gece ölümüne güçsüzdüm.
Öyle güçsüzdüm ki bir daha asla o kadar güçsüz olmayacağım...
 

29 Temmuz 2013

Redd-i basit!

Aslında "basit" deyince aklıma ilk gelen Nazım'ın şiiri olur. Basit kelimesi geçtikçe tekrar ederim içimden "basit yaşayacaksın basit, mesela susayınca su içecek kadar basit".

Bu kadar severken ve anlam yüklerken bu şiire aslında en korktuğum insan tipidir "basit" olanlar. Basit yaşayan, basit yaşamaya çalışan değil; kendinden basit olanlar...

Kendince bir çizgisi olmalı insanın bence. Haddini önce kendi bilmeli. Nerede durup hareket edeceğini, kiminle ne konuşabileceğini ve kim olduğunu belki de en önemlisi. "Basit"lik zor bence aslında. İnsanın kendinin farkında olmaması yani. Ama şimdi anlıyorum ki daha acısı çevresindekilerin de bunu görememesi...

Bak blog aslında sana yazdıklarım hep kendime yönelik olur, biliyorsun. Ama canımı sıktı olan biten. Uyuyamıyorum, başka şey düşünemiyorum. Bu durum yeni olmasa da hayatımda bu olanların etkileri bu sefer iyice korkutuyor beni. Hayatımda hep basitlikten, basitlerden uzak durdum ben; rahat etmem yanında; hoşuma gitmez, sevmem. Arkadaşlarını gönlünce seçer ya insan; ben de hep seçici oldum. O yüzden yakın arkadaşım azdır. O yüzdendir seçtiklerim kendime göre dünyanın en iyileridir, yanyanayızdır yıllardır...

Oğlum için de hep aynı düşünceleri geçiririm içimden. Basit yaşayabilsin hayatı ama asla basit olmasın, basit insanlarla da...

Ve şimdi hislerim doğrulanıyor. Kanıtı SMS olarak geldi. Haddi olmayan, kendini bilmeyen, düşüncelerini, davranışlarını kontrol edemeyen birinden... Herşeyi kaldırabileceğimi düşünürken, bu kadar "basit" bir darbe çok zorladı beni. Ve itiraf ediyorum sana blog; anlayamadığım en önemli noktalardan biri seçimin bu kadar kötü, yanlış olabilmesi. Oğlumun hayatına, benim asla kabullenemeyeceğim birinin entegre edilebilme ihtimali. Kabullenebilme kapasitesine sahipken çok şeyi; işte bunu kabullenmeyeceğim. Kendim için değil, oğlum için kabullenmeyeceğim. Olabilecek herşeye rağmen.

Ve bunca zaman sonra canımı acıta acıta, içimi kanata kanata aklımdan ne geçiyor biliyor musun blog;
demek ki yıllar boşa gitmiş...

3 Temmuz 2013

Bitsen artık diyorum

İtiraf ediyorum, 2013 benim yılım!
İlk 7 ayda boşandım, kaza yaptım, soyuldum.
Kaldı 5 ay...

2 Temmuz 2013

Yine aynı talep...

Bana yine şans, başarı dilekleri, olumlu enerji, güzel yıldız konumu vb ne varsa lazım.
Evren, insanlık lütfen duyun beni...



Sonrasında tatile gidip enerji toplayıp bütüüün olmumlu enerjiyi ben de göndereceğim söz!..

28 Haziran 2013

Küsmek nedir bilir misin?

Nazım Hikmet yazmış, ne güzelmiş... Hem de küsmek hiç adetim olmadığı ve küsenlere de hayret ettiğim halde...


Küsmek nedir bilir misin?..
Küsmek dürüstlük'tür
Çocukçadır ve ondan dolayı saf'tır
Yalansız'dır
Küsmek; seni seviyorum'dur...
Vazgeçememektir.
Beni anlatır küsmek.
Kızdım ama hala buradayımdır, gitmiyorumdur, gidemiyorumdur.
Küsmek; nazlanmaktır, yakın bulmaktır, benim için değerlisindir.
Küsmek, sevdiğini söyle demektir...
Hadi anla demektir...
Küsmek; umuttur, acabaları bitirmektir, emin olmaktır...
Yani, diyeceğim o ki:
Ben sana küstüm...

18 Haziran 2013

Today's oscar goes to...

Yüzüme susanlardan,konuşmayı öğrendim.


Özdemir ASAF



13 Haziran 2013

Geçti, geçti...

Kızgınlığım, kırgınlığım yine geçti.
Döndüm işte yine normale.
Yeni heyecanlar bile geldi oturdu içime...
Bu "enerji" işine örnek olmak için aday gösteriyorum kendimi!
Olumlu olunca, olumlu yaşanıyor :)


10 Haziran 2013

Yayınlayabilecek misin bakalım

Bugün bitse, yarın ve hatta bu yıl bitse...
Demir'in her anının kıymetini bilsem ama başka birşey yaşamasam.
Hayal ettiklerimin içine düşsem, kabus olanlar bin yıl uzağa gitse.
Ben, ben olarak kalsam ama sırtımdaki yükleri kenara bırakabilsem.
Yaşadığımı sandığım hayatım olsa yine üzerine çilekle çikolata eklense...
Bilmediğim yerlerden soru gelmese ya da artık sorulacak sorular üzerine yaşam kurmasam
Şükrettiğim herşey yanımda kalsa, gitmesini istediklerim milyon km uzağa.
Dengesiz ruh halim benden uzaklaşsa, herkesin gördüğü yüzüm gerçek olsa.
Bunları itiraf ettiğim için kızmasam kendime, yayınla ikonuna basabilsem....

Zihin

Bazen okyanusta yüzüp derede boğulduğumu hissediyorum.
İnsan zihni ilginç algılıyor.
Büyük şeyler canımı artık hiç acıtamazken küçücük detaylar bir anda içime işliyor.
Herşeye ama kesintisiz, en büyükten en küçüğe herşeye insan ne kadar sürede alışıyor?

6 Haziran 2013

Kaldırım Taşları

Gecelerdir iyice uykusuzum. Zaten sapıtık olan uyku düzenim Gezi olayları ile birlikte hepten zıvanadan çıktı.
Facebook, Ipad, TV ne varsa sabahlara kadar açık.

Dün gece ilk kez başka bir kanala takıldım, facebook ve twitterı kapattım ve yine Issız Adam'ı seyrettim. Yine söylendim söylendim ve yine bitişinde deli gibi ağladım! Uzun zamandır ağlamıyordum, bi tuhaf geldim kendime...

Ve dün uzun süredir kendimi çok geliştirdiğimi sandığım bir konuda pek de geliştirmediğimi duydum birkaç ağızdan. Olumsuz düşünmemek için de deli çaba sarfetsem de bir arpa boyu yol aldığımı görmek çok üzdü beni.

Dün bir süredir yoğun olarak hissettiğim bir duygunun aslında o kadar da yoğun olmadığını anladım.

Yine dün kankamın analizi ile benim de katıldığım şekilde bilinçaltımın bariz biçimde bilinç üstünü etkilediğini ve tavırlarımı bilinçaltıma göre geliştirdiğimi hissettim. Bilinçaltım hazır olunca - ki hazır olmak üzere- bazı şeyler değişecek galiba... Çağırıyorum artık...

Ve dün gece gördüğüm o minik kız elbiseleriyle içimdeki heyecanın ve dibindeki korkunun farkına vardım. Bugüne kadar büyük adımlar hep benden geldi, jak sabitti genelde. Şimdi koca bir adım geliyor ondan. O değişecek, hayatı, bakış açısı, herşeyi değişecek. O bunun farkına varmayacak ama ben bileceğim. Hayatının belki de en anlamlı zamanları başlayacak, odağı değişecek. Huyu suyu değişecek. Bende gördüğü hataları o da yapacak. Başkasına kızdıklarını o da uygulayacak. 6 ay kaldı. 6 ay sonra o küçücük kız geldiğinde yanımıza, Demir'in kardeşi olarak büyütebiliriz umarım birlikte. Ve dün farkettim ki o elbiseleri gördüğümde; yeniden teyze olmanın, o heyecanı, o korkuyu, o mutluluğu, endişeyi, sevinci, hayalleri yaşamanın tam da zamanı... Demir doğduğunda onların yaralarına ilaç olmuştu. Minik doğduğunda ise bana yeniden bir güneş doğacak...

Gezi Parkı

Bugün Gezi Parkı direnişinin 10. günü...
Ve özet bu:


Umarım birgün herşey çok güzel olacak...

27 Mayıs 2013

Mesaj kaygısı

Bir cümle okudum geçen gün biryerlerde. Özetle şunu söylüyordu; aklından çokca geçirdiğin şeyi öyle çok çağırırsın ki olmaması için sebepler kalkar ortadan.
Başka bir yerde de şöyle birşeyler okudum: sen birini çok düşünüyorsan, onun da seni düşünüyor olması ihtimali çok yüksektir.
Yıllardır ispatladığım bir tezim vardır: Aklımdan alakasız insanları alakasız zamanlarda geçirmem demek; o kişiyi yakın zamanda alakasız bir yerde göreceğim demektir...
Rüyalarda da böyle değil midir, görürsün, gerçekleşir, birşeyler olur... Bilinçaltı...

Peki şimdi yukarıdakileri bildiğime göre; hala kafamın karışıyor olması enteresan değil mi?
Bu aralar bu karışıklık meselesi hoşuma mı gidiyor yoksa.. Rüyada gördüğüm başka şeyler düşündürüyor, aklımdan geçenler bambaşka, "tesadüfler" oluyor mu yoksa ben mi çağırıyorum?

İyi olacak birşeyler, hissediyorum :P

Bu aralar ne kadar takıldım böyle konulara, kendimden şüphe eder oldum. Pek yakında döneceğim özüme blog, endişelenme!

24 Mayıs 2013

Hatırlamalıklarım


İşte bunlar benim hatırlamlılarım... Masamda durup bana hatırlatacaklar artık. Daha eğlenceli çalışabileceğimi ve daha mutlu olabileceğimi. Ve bir de bu halde de başarılı olunabileceğini...

21 Mayıs 2013

Dilek Önder de demiş...

Ben mi bu yazıları buluyorum, bu yazılar mı beni?
Dilek Önder yazmış, 2 gün önce...

......
Aslında pişmanlık işe yaramaz ki!
Zaten pişmanlığın ilki, sonu olur mu?
Bir insan bir şey için kaç kere pişmanlık duyabilir?
İki, üç, dört??
Bence 3-4 arası...
İnsan önce pişman oluyor... Bir süre o pişmanlıkla yaşıyor.
Sonra...
Yaş ilerledikçe, zaman geçtikçe bütün pişmanlıkların yerini, şımarıkça bir hoşgörü alıyor.
Hatta artık yapmadıklarına pişman olmaya başlıyorsun.
Anı olarak anlattıkların...
Hep o pişman oldukların değil mi?

14 Mayıs 2013

Beklenti=hayal kırıklığı

Üzerinde sıkça düşündüğüm konulardan biri oldu bu...
Son zamanlarda tanıştığım, bana düşünmem konusunda yardımcı olan birinden duyduğum ve o anda farketmesem de sonradan aklımda en çok kalanlardan birinin de bu formül olduğunu farkettim.
Beklenti hayal kırıklığı yaratıyor. Beklemezsen mutlu olma ihtimalin artıyor. Beklememek mümkün mü? Zor ama mümkün evet... Deniyorum, bazen oluyor...

İnsan farkında olduğunda bazı şeylerin; daha rahat, daha net bir yaşam çıkıyor karşısına. Bu insanı sıkıntıya sokan değil aksine mutlu eden bir sürece de dönüyor zaman içinde...

Ve farkettiğim bir başka konu ise beni strese sokan şeylerin artık canımı acıtamadığı. Çünkü artık onları bulmaya, çıkarmaya ve atmaya çalışıyorum. Uyumadan önce yapamadıklarımı değil yaptıklarımı düşünüyorum. Bana keyif veren noktaları yakalıyorum. Bu ben miyim?
Evet, ben artık 36 yaşında ben oluyorum...
Daha alacak çok yol var ama kısa yolları keşfetmeye başladım.

20 yıl sonra hatta birkaç yıl sonra insan stres yapan detayları değil, keyif verenleri hatırlarmış. Aynı 10 yıl önce keyif alınan herşeyi hatırladığı gibi...

Bu akşam şarabımı keyifli anları düşünerek içeceğim... 

3 Mayıs 2013

Mayıs

Mayıs geldin mi sonunda? Çok sevindim geldiğine. Yılın en güzel ayları başlıyor bence seninle birlikte.
Hava durumu ile mutluluğun bu kadar bağlantılı olduğu kaç bünye vardır bilmem. Enerjisi yükselen, gülerek uyanan, işleri daha hızlı yapan, herşeyden keyif alan...
İyi ki geldin be mayıs...

30 Nisan 2013

Sorgu sual

Çoğu zaman daha rahat, huzurlu bir insan olmaya özenmişimdir. "Yay"ların aksine sürekli içimde ya yetişmezse, ya olmazsa, ya aksi giderse endişesi var... Sürekli bir telaş ya da faaliyet halindeyim. Kendi yükümden kendim yoruldum.

Bu blog mudur bunları yazma yeri, değil. Ama birincisi canım yazmak istiyor eni konu. Teşhis ettim ya sorunu, üzerine gidiyorum. İkincisi başka yere yazarsam onu da kendime "proje" haline getiririm diye burada yazıyorum. İnsan kendini 30'undan sonra tanımaya başlar; 40'ında oturturmuş ya herşeyi yerli yerine. Ben 36'da tanımaya başladım. Yaşlanmadan bir durak önce oturacak ben de olaylar demek ki...

Eskiden çok komik gelirdi facebookta, orada burada beylik lafları beğenenler. şimdi baktım da ben facebookta gördüğümü blogda paylaşmışım... Kendime yeni mottolar mı bulmaya çalışıyorum nedir, başka ortamlarda da hiç alışkanlığım olmadığı halde uzun cümleler kurmuşum...

Üzerime yük almayı, uğraşmayı hep sevdim aslında. Daha çok iş beni daha mutlu ediyor, gün sonunda. Ama sorgular oldum bunu artık. Hatta danışıyorum güvenebileceğim insanlara, vazgeçebilir miyim acaba diye.

Biraz daha huzurlu bir insan olsam mesela, şunları yazarken aynı anda gelen mailerimi cevaplamaya çalışmasam, diğer dosyaları açıp kapamasam ne güzel olur. Eve gittiğimde aynı anda on işi birden yapmaya çalışmasam; bıraksam bir sonraki güne bazılarını... Yayılabilsem öylesine, boşboş...

Yaşlılığımı düşünüyorum bazen; kimbilir neleri dert edineceğim kendime. Kimbilir uğraşacak neleri bulacağım gece gündüz. Demir'in başına ekşimesem bari sık sık. Benden köşe bucak kaçan bir oğlum olsun istemem. Belki de çare iki evli bir yaşam olur bana. Yazın İzmir mesela, kışın İstanbul'da. Klasik bir Türk yaşlısı olurum; yazın kışa hazırlanan, kışın yaza...




26 Nisan 2013

ve evet...


15 Nisan 2013

Kaldığım yer...

Bu konuyu tekrar tekrar gündeme getirmemeye karar vermiştim aslında.
Ama öyle doğru bir tespit geldi ki yine; analiz konusunda uzman bir arkadaşımdan. Yazmadan geçemeyeceğim. Kendim için yani. Olur da birgün aklımdan çıkarsa; geriye dönüp baktığımda bana herşeyi anlatacak tespiti...

Kahvaltıdaydık. Sonlarına doğru gelmiştik. Konuştuk, konuştuk...

"Verdiğin kararla senin yapmaktan korktuğun buydu; böyle olacağını, karanlığı isteyeceğini biliyordun. Birkaç yıl önce ışığı sen kapatmıştın.Karanıkta yaşıyordunuz.
O hiç kıpırdamadı, konuşmadı, anlatmaya çalışmadı. Sen bambaşka yerdeydin, anlayamadın.
O karanlıktan sıkıldı, kalktı, çıktı. En kolayını yaptı.
Giderken aslında senin için de çok önemli birşey yaptı; ışığı açtı.
Sen artık bildiğim sen oldun. Eskisi gibisin. Sen gibi bakmaya, sen gibi konuşmaya başladın. Sen gibi yaşıyorsun ve davranıyorsun. Şimdi kaldığın yerden devam edeceksin..."


Bu dönemde kimsenin yanımda olmasını istemedim ben. Kimseyle paylaşmak istemedim. Doğru olanın bu olduğuna inanıyorum hala. Bütün bu aylar içinde isteseydim yanımda olacağını bildiğim insanlar yetti bana...

Şimdi, kaldığım yerden devam... 

11 Nisan 2013

Üniversitelere ders önerisi

Bence üniversitelerde kadınlara yönelik bir ders koymalılar.
İş hayatında gözyaşlarına hakim olma, kişisel dertlerini işe yansıtmama, baskı karşısında sinirden ses incelmesi ve buğulu bakışları önleme yöntmeleri.

Bir kadın olarak ben de çok zor zamanlar geçirdim. Sinirden delirdiğim anlar çok oldu. Bas bas bağırdığım da üzülüp büzüldüğüm de oldu. Ama gözyaşlarımı akıttığım çok enderdir.
Kadın-erkek eşit diye geziyorsak; onlar neredeyse biz orada olabiliriz diyorsak kadınca hislerimizi - silahlarımızı bu kadar ortaya dökmesek nasıl olur? İlla ki dökülecekse çaktırmadan yapılsa? Erkeklerin eline koz verilmese olmaz mı?

Git ağla tutamıyorsan, umrumda değil. Ben de ağlıyorum sinirden bazen. Ama kapat kendini bir toplantı odasına orada ağla istediğin kadar. Ortalıkta gözyaşları, selpaklar.... Ne gerek var?!

1 Nisan 2013

Sormadan...

Meşhur Wimbledon'un ilk zenci Şampiyonu Arthur Ashe kan naklinden kaptığı AIDS'den ölüm döşeğindeydi..


Hayranlarından biri sordu.. "Tanrı böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?"

Arthur Ashe cevap verdi..

... "Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar, 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir, 500 bini profesyonel tenisçi olur, 50 bini yarışmalara girer, 5 bini büyük turnuvalara erişir, 50'si Wimbledon'a kadar gelir, 4'ü yarı finale, 2'si finale kalır. Elimde şampiyonluk kupasını tuttuğum zaman Tanrı'ya 'Neden ben?' diye hiç sormadım. Şimdi sancı çekerken, Tanrı'ya nasıl 'Neden ben?' derim?.

Mutluluk insanı hoş yapar. Başarı ışıl ışıl.. Zorluklar güçlü.. Hüzün insanı insan yapar, yenilgi mütevazi.




Unutmamak lazım...

29 Mart 2013

Güneş

Güneş parlıyor arkamda.
Soğuk ama mis gibi bir hava var.
Günlerden Cuma.
Bu yıl için planladığım en yoğun 3 ay dün yaptığımız son "event" ile geride kaldı.
Başarılıydı.
Ohhh.

Sular durulmaya başladı.
Kendimi daha net tanıyorum artık.
Yaptıklarım, yapacaklarım, olmak istediğim yerler, kişiler...
Çizgileri kaldırdım, sınırları sildim.
Daha eğlenceliymiş sınırsız olduğunu hayal etmek.
Belki de bundan sonra daha iyi bir anne olacağım; çocuğumun da sınırlanmaması gerektiğini bilerek.

Evet, Tanrı yukarıdan gülüyormuş gerçekten ben milyonlarca plan yaparken her durum için.
Yine planlarım var ama artık planlamalar farklı...
Hayat bugüne kadar hep gülen yüzünü göstermişti ya.
Ve aslında çok ağır geldi yaşadıklarım bana.
Ama virajı döndüm ya artık; rahatladım. Küçük virajlarda çok daha emniyetliyim.
Güneş parlıyor yine arkamda.
Bundan sonra ben de gülen yüzümü göstereceğim hayata...

6 Mart 2013

Nokta.

Hayatımın en uzun dönemi kapanıyor.
Bu ne demek bilmiyorum.
Osmanlı İmp. gibi hissediyorum.
Kurulduk, genişledik, büyüdük, durakladık ve yıkıldık.
Son antlaşmayı da yaptık.
Sonrası Tanrının bileceği gibi olacak, benim bildiklerim yetmedi.

1 Mart 2013

Rotayı belirlemek

Bugün o günlerden birini daha yaşıyorum.
Ne çok şey hissediyorum. Ne çok değişiklik var hayatımda. Ne çok insan giriyor, ne çok insan çıkıyor. Ne çok pişmanlık duyuyorum ve ne çok heyecan var içimde.
Ruh hali bu yaşta bu kadar değişir mi insanda?
Kendinden yorulur mu insan bazen?
Düşünmekten tükendiğini hisseder mi insan? Analiz etmekten bıktığını?
Her fırsatta uygulama yöntemini sorgular mı? Doğru ve yanlış belki de netken...
Hayatı boyunca aynı yolu takip etmişken yolu değiştirmeye çalışır mı?
Siyah-beyazken tüm veriler aralara renklerin karıştığını görür mü?
Ve siyah beyazdan bile emin olmadığı anlar olur mu?..

İsteklerimin ne olduğundan emin değilim. Seçtiklerimin doğru olduğundan da. Hayallerimin peşinden koşmak gibi cümle girdi hayatıma. Hayallerim gerçekti benim. Yenilerini bulmak şimdi beni şaşırtan, koşmak değil. Ben sorgularken herşeyi, yanımda olmasını istediklerim yanımda mı emin değilim. Aynı frekansta olduğumu sanmıyorum çok kişiyle ve aslında hayatımdan asla çıkarmayacağım.

Kendimi hiç bu kadar karmaşık görmemiştim, hiç bu kadar iyi gözlemlememiştim. Kendimi hiç bu kadar eleştirmemiş ve kendimle ilgili hiç bu kadar eleştiri duymamıştım. Geçen gün okuduğum bir blogda bir gemide ve aslında tekbaşımıza olduğumuz yazıyordu. Ben gemide olduğumu fırtınada anladım. Fırtına hala dinmedi ama en azından geminin farkına vardım.

Rotayı hala çizebilmiş değilim. Hala dümeni nereye çevireceğimi bilmiyorum. Yapabildiğim tek şey dümeni tutmak, sımsıkı hem de.

28 Şubat 2013

Şaşkın felek

Benim bugün feleğim şaştı. Monitöre bakmaktan yakın-uzak algım yok oldu. Onlarca telefon konuşmasından kulaklarım şişti. Mail cevaplamaktan canım çıktı. Yoruldum.
Feleğim sadece işe şaşmadı. Feleğin kendi bile şaşıyor olan bitene.
Artık inanıyorum ki tesadüf diye birşey yok şu hayatta. Olan biten bir şekilde insana bağlı, planlı, programlı. Başka birşeyler var, tesadüf olmayan.
Beynim sulu, feleğim şaşkın.
Ama beynim de şaşkın bir yandan.
Neler oluyor kuzum? Ve nasıl oluyor bu olanlar?
Tesadüf bir kere olur ya da iki kere ama üstüste gelmez ki tesadüfler. Açıklama istiyorum bir bilenden. Bilebilen olabilir mi?





22 Şubat 2013

Deli vs akıllı

Yahu dünyada ne çok "cins" insan var böyle, hepsi de bir şekilde bana denk geliyor.
Millet deliye ben akıllıya hasret...

21 Şubat 2013

Fight Club

Bu yaşıma kadar anlamadığım birçok şeyi sağolsun hayat bana bir yıl içinde anlattı.
Üstelik tek yönden, ufak tefek oymalarla değil. Ciddi efor sarfetti. Pratikte yaptı, anlamadığıma kanaat getirdiklerini işte yapılan "vur çalışanı yerden yere, kendini geliştirsin!" yöntemiyle de anlattı, uygulattı. Kişilik analizleri, gridler yetmedi; 360 ile ispatladı. Sadece eşi dostu yetmezzz, her yönden duysun ki algılasın mantığı güttü.
Bir yandan vurdu ama sonra kaldırdı, üstümü başımı düzeltti. Şaşırttı, eğlendirdi. Unuttuklarımı hatırlattı. Sonra yine vazgeçti. Hala aymamışssın salak dedi. Öğrenene kadar devam dedi...

Peki hayat.
Ayıyorum.
Anlıyorum.
Sıralıyorum.
Öğreniyorum.
Neyim, kimim, neyin ne kadarını yapabilirim biliyorum artık. Güçlü sanıyordum kendimi, öyle görünüyordum. Şimdi görünmüyorum sadece, güçleniyorum.
Artık birçok şeyin göründüğü gibi olmadığını biliyorum.
Buzdağı olayını çözüyorum.
Büyüüük cümleler kuranların kısa süre içinde o cümleleri yuttuklarını görüyorum.
Cesur olanların korktuğunu; korkar diye düşündüklerimin daha net olduklarını test ediyorum.
Beni yanıltmayacaklarını düşündüklerimin, yanıltma ihtimallerinin çok daha büyük olduğunu da anlıyorum.
Her seferinde daha ilerisi olmaz demenin anlamsızlığını da yaşıyorum. İlerisi hep var.

Ve şundan da eminim ki bitmedi hala dersler. Bitmeyecek de. Hep yeni şeyler çıkaracak karşıma.
Tek fark şu, daha hazırım artık. Başlamaya, bitirmeye, sevinmeye, üzülmeye, üzümeye de...
Tek renk değilmiş hayat.
Hep benden tarafta da değilmiş ibre...

4 Şubat 2013

Atalarımız haklı

Hani bir söz vardır ya; baba oğluna bağ bağışlamış; oğlu babasına bir salkım üzüm vermemiş...
İşte bu oldu bu sabah..
Evden çıkarken çantamdaki kutu sütü gördü Dem.ir.
-Anneee sütümü içme. Sen sütümü içersen benim sütlerim azalır!
-Oğlum bir tane aldım, daha çok var dolapta, sen onlardan iç. Biterken alırız yine.
-Anneee hayır ya, onlar benim sütüm. Sen içme.
-E ben de güçlü olmak istiyorum, ne var bir tane içsem?
-Hayır güçsüz ol, süt benim. İçme.
Vallahi pes...

29 Ocak 2013

Betül Mardin

Evet ya, ben doğru insanları seviyorum. Tutarlıyım. Yıllardır Betül Mardin'i severim, takip ederim. Şimdi bu yazıyı okuyunca daha da çok sevdim....



‎82 YAŞINDAKİ BETÜL MARDİN"DEN KADINLARA ÖGÜTLER


1. Her sabah spor yapacaksın. Günaşırı filan değil evladım. Her sabah.

2. Hep çalışacaksın. Üreteceksin. Beynin meşgul olacak, hep koşturman gereken işler olacak.

3. Günceli takip edeceksin. Haber izle, dergi, kitap, gazete oku. Gündemi yakala. Her konuda kendini update et. Yeni çıkan kitapları da bil, yeni açılan lokantaları da, bu sene moda olan renkleri de.

4. Evlilik ise şart değil, kafanı takma. Gerekli de değil. Hatta şöyle söyleyeyim: One problem less! (Bir problem eksik!)

5. Çocuk meselesine gelince... Ha işte, burada akan sular duruyor. Yapabiliyorsan yap. Birini bu kadar çok sevmek, onun sorumluluğunu taşımak sadece onu değil, seni de mutlu eder. Doğurmayacaksan, evlat edin. O zaman da senin çocuğun değişen bir şey yok. Evlat edinmeyeceksen de, manevi çocuğun olsun, birini okut, geleceğini şekillendirmesine yardımcı ol.

6. Günde bir kere et ye. Mutlaka her öğün sebze ve meyve ye. Kusura bakma, ben tatlı severim. Tatlıdan uzak dur diyemeyeceğim!

7. Ölümden sonra yaşamak istiyorsan, günlük tut. O küçük notlar, hem kendi hayatının tanıklığı, hem de yarına kalan bir bilgi kaynağı. Mesele benim babam, hiç düşünmeden 60 sene boyunca her gün Ece Ajanda'sına o gün olanları yazmış. Hâlâ açıp okuyorum ve çok faydalanıyorum.

8. Olumlu olacaksın.

9. Bazı şeyleri kabul edeceksin. Bütün kadınların seni sevmesine imkân yok! Demek ki bazı kadınlara dikkat edeceksin.

10. Erkeklere gelince, aynı anda birkaçını sevmeyeceksin. Ama onların böyle bir yeteneği ve şerefsizliği olduğunu bileceksin!! !

15 Ocak 2013

Duygu ve algı karmaşası

Duygu eşit değildir algı
ve algı da eşit değildir duygu.

Psikolojik, sosyolojik, kişisel gelişimsel analizler yapan insan oldum çıktım ya durumu fırsat bilip. İşte tespitlerimden biri de bu...
Bu zaman içinde insanların duygularının inanılmaz biçimde algılara yön verdiğini tespit ettim. Hele duygusal yakınlığı olan insanların algılarında bariz bir yöneliş var istediğini anlamaya doğru...
Başroldekiler ne anlatırsa anlatsın, anlamak istediği gibi anlıyor olayları yardımcı oyuncular. Aracı olmak hissini getiriyor duyguları ama aslında yanlış olan algıları. Laf taşırken duygularla hareket ediyor yardımcı oyuncular yani, hata yaptığını bilmeden.
Çıkmaza sürüklüyor başrol oyuncularını bu aslında bence. Yani oldum olası hoşlanmadığım yardımcı rollerin "müdahale etme" güdüsü çıkmazın birincil sebebi belki de. Basitken başrolcüler tarafından çözülemeyen sorunlar karmaşıklaştıkça daha da çözülemez hale geliyor sonrasında.
Mutluluklar paylaştıkça artar, üzüntüler paylaştıkça azalır denir ya. Ben buna da inanmıyorum artık pek. Evet paylaşılabilen üzütüler vardır hayatta, eminim azalanlar da. Ama her hastaya aynı ilaç etki etmez ya, böyle bir gerçek var bazı durumlarda.
Kimsenin kötü niyetli olmadığına eminim. Kimsenin dengelerin bozulmasını istemediğine de. Alışılmışın dışına çıkmak istememeyi de. Ama hayat bu, ne getireceği bilinmiyor işte.
Yanımda olan ya da olmak isteyen ya da istemeyen herkesi anlıyorum ama 35 yaşımda öğrendiğim şudur ki iki insan birşeyler yaşarken 3. kişilerin anlaması, anlatması, algılaması imkansız. Suçlamadan, kızmadan, taraf tutmadan yanında durmayı, susmayı bilmeyen bir toplumuz biz. Saygı duymayı, durmayı öğrenmeliyiz.
Bundan sonraki yaşamımda yanımda olacak herkesin beni birazcık tanıyabilmiş olmasını ümit ediyorum bu süreç içinde. Bundan sonra yanında duracağım herkesin, sonuna kadar yanında duracağım. Sessizce, duracağım...
Oğluma başroldeyse mutlu olmayı; yardımcı roldeyse saygı duymayı öğreteceğim. Ve benim de ne olursa olsun sonuna kadar, dimdik arkasında olduğumu... 

Karmakarışık yazmışım, okuyunca anladım. Ama zaten karmakarışığım...

11 Ocak 2013

Geleceğim, yakında...

Yazacağım, yazacağım da yeni yıla başlangıç yazısı gibi olmayacak.
Daha ziyade yeni hayata başlangıç yazısı...
Biraz daha biriktirmeliyim galiba cümleleri.
Biraz daha sindirebilmeliyim, hazmetmeliyim 2012'yi.
Toparlanma sürecindeyim aslında biliyorum ama ara ara geriye sarıyorum ya; bunu da engelleyebilmeliyim.
Herşeyin güzel olacağına %100 inanabilmeliyim.


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails
 
Copyright 2009 mynameismelis