19 Ocak 2008

Winsa'dan

Bu seferki ilan eleştirisi olmadık işler peşinde’nin hediyesi!
Bakar mısınız?!
Winsa’nın reklam bütçesi çok büyük herhalde. Yazık değil mi sol sayfa için ödenen paraya?

Geri dönüşüm

Bilinçsiz tüketim çağında yaşıyoruz ve bu çağın en önemli sorunlarından biri de “geri dönüşüm”. Geri dönüştürebileceğimiz bir çok ürün ve bunu yapabilecek teknoloji varken sanırım firmalar açısından maliyetinin, bireyler açısından ise tembelliğin de etkisiyle bu işi yapan, yapabilen çok firma/birey oldukça az diye düşünüyorum.
Bugün elime çok güzel bir dergi geçti: Geri dönüştürülmüş kağıttan hazırlanmış, tasarımı da gayet güzel. Ama esas olan içerik. Geri dönüşümle üretim yapan firmalardan, bu teknolojiden, belediye hizmetlerinden bol miktarda haber yazılmış. İnsan okudukça seviniyor aslında, bizde de geri dönüşümle üretim yapan bir çok firma varmış diye. Örneğin tekstil sektöründe geri dönüşüm teknolojisini kullanan firmalar, üretiminde kullandığı suyun %70’ini tekrar kullanıyormuş.
Bireysel olarak da daha çok gayret gösterilmeli. Bu konuda sevgili kızkardeşim kadar istikrarlı ve başarılı birini tanımıyorum! Evlerindeki tüm çöpleri ayrıştırır, biriktirir, üşenmez götürür kutularına atar! Bense, bu işlere bu kadar meraklıyım (!), yine de eve çok uzak olduğu gerekçesiyle çöpleri ayrıştırma işlerini yapmadan sokak toplayıcılarına bırakırım!

Nereden nereye... Aslında ben bu dergide ilgimi çeken bir haberi yazacaktım. Amerika ve bazı diğer ülkelerde geri dönüşüm için solucanları kullanıyorlarmış. Bir solucan bir günde kendi ağırlığı kadar çöp yiyormuş!!! Amerika’da solucanlar için artık ciddi bir kaynak ayrılıyormuş! Solucan diyip geçmemek lazım, meğer ne kadar yararlı hayvanlarmış. (Not: Geçenlerde izlediğim bir belgeselde de büyükbaş bir hayvanın kafatasını tam anlamıyla temizlemek için de bir kabın içinde doldurulmuş solucanlar ve böcekler kullanılıyordu!)

10 Ocak 2008

Bu kış “dil” fırsatlarını iyi kullanın!

Herşeye burun kıvırıyor gibi oldum bu bloga yazdığım reklam eleştrileri yüzünden! Ama tutamadım kendimi yine.
Hürriyet İK’da gördüm bu ilanı. Hedef kitleye çok uygun bir gazete, sayfası gayet güzel. Kampanya ilgi çekici, 20 saat ücretsiz ders var. Slogan bence gayet başarılı. İlandaki kız da güzel. Buraya kadar herşey tamam. Yani bu firmanın ajansı, medya planlamacısı ya da belki de kendileri belli ki doğru işler yapıyorlar.
Ama ilandaki bu kızcağız neden o direği yalama ihtiyacı hissetmiş? Kışın dilinin direğe yapışmaması bizim için ne anlamda bir fırsat? Yani durup dururken direği yalayan birileri var da bu ilan da o birilerine göndermeyle komiklik mi yapmış? Ne yani? Neden? Sadece espri olsun diye düşünüldüyse bence burada bir ufak hata var; esprinin kampanyayı anlatan bir durumu yok.
Belki de sadece diayı beğendiler canım...
Bilen varsa lütfen açıklasın, merak ettim!
Tabii bir de şöyle bir boyutu var ilanın: benim İngilizce kursuyla hiç alakam yok, gitmeyi aklımdan bile geçirmiyorum ama ilan bir şekilde ilgimi çekmeyi başardı. Adamların kampanyalarını bile özümsedim! Başarı bu mudur?

3 Ocak 2008

Yanımızdaki yapı kimyasalları

Kütahya Yapı Kimyasalları
YANI-
NIZ-
DAYIZ
Yaşasın!!! Sloganı bulmuşlar. İlanının % 50’sini slogana ayırmışlar da o sloganın durumu nedir öyle? Niye heceleyerek okunması gerekiyor sloganın? Hani her hecenin bir anlamı olsa, bir vurucu yanı olsa anlayacağım da yanı ya da nız ya da dayız heceleri benim için hiç anlam taşımıyor. Tüketici çok etkileniyor diyelim yapı kimyasalının yanında olmasından peki ama bunu daha değişik ifade edemezler miydi? Keşke biraz daha fazla düşünüp öyle karar verselermiş...

Taciz iğrençliktir.

Taciz dünyanın en iğrenç olaylarından biri. İnsanlık dışı. Taksim'deki iğrenç tacizcilere verilen ceza ise mantık dışı: 57 YTL!
Her iki durum için de yazabilecek çok daha ağır sözler geliyor aklıma ama Yılmaz Özdil bugün "vurun kahpeye" yazısında çok güzel özetlemiş taciz konusunu. Son paragrafını paylaşmak istedim:

........
Taksim’e dönersek... Bakıyorum o güruha... Terör örgütü "bomba koymasın" diye o kadar çaba harcamasa mıydık acaba? Ölü sayısı çok olurdu ama... "Kaybımız" pek olmazdı galiba.
...

İşte şimdi kış geldi!

Yaz insanıyım. Güneşi, sıcağı, bronzluğu, tiril tiril kıyafetleri severim. Yazları daha neşeli, daha canlı olurum. Kör talih, 3 ay yaz-9 ay kış yaşanıyor memlekette! Her yıl tam ben yavaş yavaş ısınmaya başlarken bir bakarım kış gelmiş. Öyle yağmurdan çamurdan da pek hoşlanmam. Kış gelince hemen kar yağsın isterim. Lapa lapa kar yağsın, hiç olmazsa soğuk bir işe yarasın. Doğa bir kendine gelsin, ayaz sona ersin. Yerler bembeyaz olsun, karların içinden yürüyelim isterim.
Ve kar işte yağmaya başladı, bugün ofisin penceresinden arada bir dışarı bakmak, sıcacık çayımı içerken düşen kar tanelerini seyretmek bile keyifli oldu. Ben bile kendime hayret ettim, karı mı özlemişim ne?

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails
 
Copyright 2009 mynameismelis