14 Temmuz 2008

Bodrum

Denizi, mavisi, beyazı, güneşi, begonyası... Oldum olası severim Bodrum’u. Bodrum’u Bodrum yapanları, Bodrum’da tatil yapmayı…
İşte kısacık Bodrum tatilimden bana kalanlar:
Yıllardır gitmemiştim Bodrum’a. Büyümüş, bir “şehir” halini almış bu zaman içinde. Eskiden yerleşim birimleri arasında yollarda boşluklar vardı, artık pek boşluk kalmamış. Zaten az olan ağaçlar iyice yok edilmiş. (Bu konuda Dilek’in bir önerisi var: gelen her turistten 1 YTL alınsın ve bu paranın tamamı ağaçlandırma çalışmalarında kullanılsın. Benim de bir önerim var, yapılan her konut için, konut alanın 3 katı kadar alanı ağaçlandırma şartı konsun. Yapmayanlara büyük ceza verilsin.)
Bodrum’lu ya da Bodrum’da olmak isteyen birçok insan, evlerinin dağların tepesinde ya da denize arkası dönük ya da içiçe olmasına hiç aldırmamış, almış da almış... Onlar aldıkça inşaatçılar yapmış, burun buruna bir yaşam başlamış. Ama bence en yapılmayacak iş, denize o kadar uzak evlerde yazı geçirmek. Bazı evler denize o kadar uzak ki denize girmek için kesinlikle arabaya binmek gerekli. Düşünsenize; Bodrum’dasın ve sabah kahvaltıdan hemen sonra, daha pek kimsecikler yokken 5 dakikalığına denize girip çıkmanın zevkini alamıyorsun. En güzel mavide yüzemiyorsun. Bodrum’da olup da denize girmek için arabayla sağa sola gitmek nasıl bir eziyettir insanoğluna? Ya da havuzu denize tercih etmek mümkün müdür öyle bir deniz varken?
Yapılaşma almış başını giderken, Bodrumun içinde, barlar sokağında pek bir değişiklik olmamış. Yıllar önce gittiğimiz barlar, restaurantlar ve hatta bazı mağazalar aynı yerde, aynı isimle, hatta aynı dekorasyonla duruyor. Sokağa girdiğim anda elimle koymuş gibi buldum bildiklerimi. Hem çok hoş, hem çok ilginç. Senelerdir hiç birşey nasıl değişmez? Oraların işletmecileri, sahipleri hiç mi yenilik yapmak istemez? Bu kadar klasik midir o cafeler, restaurant ya da barlar?
Esnaf yine çok komikti. Gelene geçene laf atma geleneği devam ediyor. Hatta biraz boyut değiştirmiş. Kapıdan geçen müşteriye “içeri gelin de biraz paranızı alalım” diyecek kadar samimiler! Turist hangi ülkedense, esnaf o dilde konuşabiliyor. Bu kadar kurslara gideceğine, dersler alacağına 2-3 sezon tatil yerinde esnaf olsa insan, eminim ki çok rahat derdini anlatabilecek kadar dil öğrenebilir. Pek özeniyorum kendilerine, kafasını gözünü kırıyorlar ama çatır çatır anlaşıyorlar herkesle...
Ve işte bana son kalan; Gümüşlük’te rakı-balık. Denizin dibinde yenilen mis gibi balığın, içebildiğim tek rakı olan yeşil efenin, denizin, teknelerin, kedilerin, gelenin geçenin bu kadar birbirinin içine geçtiği, yenen her lokmanın bu kadar lezzet verdiği yer azdır herhalde. Gümüşlük daha bozulmamış.
Umarım tekrar gittiğimde yine aynı bulurum Gümüşlük’ü. Umarım oradaki esnaf hiç yenilik yapmak istemez ve umarım Gümüşlük’te kimse burun buruna yaşamak istemez..

Yarışma Psikolojisi

Çocukluğumdan beri pek hoşlanmam yarışmalardan, yarışanlardan, yarıştırılanlardan. Çoçukken her alanda olurdu yarışma. Okumayı ilk söken, en hızlı koşan, en iyi ingilizce konuşan, en yüksekten atlayan vs... O zamanlar hiç hoşlanmasam da mecburen katılırdım bir çoğuna. Kazanmak için deli gibi uğraşır, kazanamazsam bir sonraki yarış için sabırsızlanırdım. Kazansam da kaybetsem de hep kaybedenler için üzülürdüm. Hala da öyledir... Kaybedenlerin üzüntüsü içime işler...
İşte bu yüzden uzun zamandır hiç kimseyle yarışmadım. En iddialı olduğum alanlarda bile karşımdakinin bozguna uğrayışını görmek istemem (istisnalar kaideyi bozmaz – duruma göre istisnaların bozguna uğrayışını seyrederken keyif bile alabilirim!!!)
Kısacası yarışmalardan hiç hoşlanmam... (bu işi meslek olarak seçenlerden bahsetmiyorum elbette; sporcuları ben de büyük keyifle izlerim, Beşiktaş’ım her maçta kazansın isterim!)
Yine dağıttım konuyu galiba ama geçen gün Efes’in bu yıl 3. kez düzenlediği yarışmayı gördüm. Ve enteresandır bu yarışmaya bayılıyorum, hatta katılmak bile istedim. Yarışmak için değil ama Efes kutularından bir maket/obje yapıp orada sergilendiğini görmek için. İlanı gördüğümden beri aklımdan onu mu yapsam bunu mu yapsam diye programlar yapıyorum. Biliyorum katılmayacağım o yarışmaya ama Efes bu yarışmasıyla sürekli aklımda... Pek beğendiğim ve sevdiğim markalardan biri olan Efes’i ve yarışma fikirlerini tebrik ediyorum. Yarışma bile olsa iyi fikirmiş...
Web sitesi için:
http://www.efeskeyfi.com/maketveobjeyarismasi/

Mola aldım...

Bu yılın ilk tatilini yaptım. :) 4 günlük kısa bir tatildi ama olsun. Deşarj oldum. Döndüğümde herşey yoluna girecek, farklı olacak sandım. Ama olmadı. Olsun. Ben yine de deşarj oldum. Oh.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails
 
Copyright 2009 mynameismelis