18 Aralık 2014

Ne aradığını bilmeyen...

"Ne aradığını bilmeyen, bulduğunu anlayamaz" demiş bilge biri...

Quantum, evren, enerji ya da her ne ise dün kanıtladı kendini bana.
? kafam karışık
? uyumalıyım
? darmadağınık herşey / toplayamıyorum
? canım birşey yapmak istemiyor
? gidebilsek çok uzağa, istediğimiz zaman dönmek üzere...

Çok depresif bir yazı biçimi sanırım.
Bu kadar dağıldıktan sonra toplamak için ne yapmak lazım? Önce toplama gücünü içinde hissetmek galiba. Hissediyor muyum o gücü? Derinlerde bir yerde durup hayretler içinde bana baktığını biliyorum. Ama yakınımda hissetmiyorum, belki de hayatımda ilk kez, yakınlaşmasını da istemiyorum.
İnancımı mı kaybettim? Hayır, gücün yanıbaşında. Duruyor, görüyorum. Çıkmasın yukarı. Ben hazır olunca çağırırım onları.
Yakında hissettiğim ne peki? Bilmem, daha önce yaşamamıştım bu hissi sanırım. Bildiğim ama çok tanımadığım biri olarak hareket etmek... O an nasıl istiyorsam öyle davranabilmek, konuşmak ölesiye, ağlamak hatta... İçimdeki çocuk. Tanıştım. Sınırları zorlamayı denedim. Çoğunu başardım. Ne oldu ki? Yoruldum mu? Fazla mı geldi? Az mı yoksa? Alışık değilim dedim, anlayamadı.   
Benim tanıdığım ben, pes etmez. Ama ettim. O da sınırdı belki, onu da geçtim.
 

Hoobastank - The Reason


1 Aralık 2014

Hümeyra - Kirli Beyaz Kedi (Unutursam Fısılda Film Müzikleri)





En az 6 yıldır Pazar günü sinemaya gitmemişimdir herhalde. Bu pazar kırdım şeytanın bacağını da darma duman etti beni yine Çağan Irmak.

Duyguyu yansıtmak denen birşey varsa işte bu adam başarıyor bütün filmlerinde bu yansımayı. Castın doğru seçimi midir, yönetmenin yeteneği midir bilemiyorum ama bugüne kadar hiçbir filminde şaşmadı bence başarısı. Hep aynı yoğunlukta...

Müzikleri - ki Kenan Doğulu'nun yaptığına hala inanamıyorum- çok güzel...

Yine seyretmek istiyorum. Yine ağlamak istiyorum galiba.

Ne güzel mesajlar verdin bana film, bir bilsen...



12 Kasım 2014

Error

Çok anlamlı bir röportaj. Ama nedense son 3 soru bana çok tanıdık birini hatırlattı.
Herkes erorru farklı yerden veriyor demek ki...


İnsan başkası için yaşamayı nasıl bırakabilir? - Başkası için yaşadığında vücut 'error' veriyor, "Pardon kendin için yaşayacaksın" diyor. Metin Hara'nın kitabında "Bencillik önce ben demek değildir, bencillik sadece ben demektir" diyor. Önce ben demek gerekiyor, önce ben demezsen, başkasına da diyemezsin. Çok tuhaf bir yolculuk. Bir sürü şeyi içinde yaşıyorsun.
- Uzun yıllardır yoğun bir tempoyla çalışıyorsunuz, kendinizi tanımaya fırsatınız da olmamış galiba?- Üniversiteye gidiyordum çalışmaya başladığımda, hem çalıştım hem okudum. Şu ana kadar durmaksızın çalıştım, galiba tanıyamadım kendimi.
- Eşiniz nasıl idare etti bu dönemde? Sanki o çok sarsıldı, onu da siz topladınız gibi hissediyorum...
- "Sema güçlüdür, Sema halleder. Üç çocuğa baktı, üçünü de emzirdi, yatılı bakıcı kullanmadı" imajının yarattığı bir şey bu. "Sema da ölebilirmiş, Sema de tökezleyebilirmiş" olunca insanlar bir şaşırıyor. Annem, babam, kocam, çocuklarım hepsi böyle hissetti. Çocuklarım şöyle derdi, "Annem kendine çok iyi bakar, hiçbir zaman hasta olmaz!" Bunu duyduğumda hoşuma giderdi. Şimdi öyle değil, "Anne de hasta olabilir, anne da yorulur, onun da dinlenmeye ihtiyacı var!" Öyle bir imaj çiziyorsun ki, yükleniyorsun, yüklendikçe sorumluluğun artıyor, bunu da yaptım, bunu da becerdim... Bir yerde teker patlıyor ve araba o yükü kaldırmıyor.

http://www.sabah.com.tr/pazar/2014/11/09/ben-neden-kansere-yakalandim?paging=1
 

21 Ekim 2014

Ormanda

Meğer ben orman insanıymışım; ormanda günler geçirebilir, börtüden böcekren, çadırda uyumaktan korkmadan yaşayabilirmişim...
Kendimle ilgili keşiflerime sınır koymuyorum artık. Anladım ki manen de davranışsal ve hatta biçimsel olarak da farkına varma-kabullenme/yenilenme dönemindeyim.
Ve yeni keşfim de haftasonu -kendi kazdığım kuyuya düşeceğimi sanırken- derin bir huzurun gece karanlığında ormanın içinde yakalanması olsu. Ne börtü geldi aklıma, ne böcek; yere bile oturdum bir ara hatta...
Anladım ki insanlar boşuna doğa adamı (!?) olmuyor. Garip/sınırsız/çekici bir huzur, keyif, keşif var işin içinde.

Kendime not: İçsel anlamda mükemmel hisler dolsa da insana, uyku tulumunda uyumak pek de şahane bir his değil malesef!
 

15 Ekim 2014

Kadının en güzel zamanı

35 yaşımdan sonrasını yazmak isteseydim bir gün; ben de aynen bu cümleleri kullanmak isterdim. 30 devrim niteliğinde olur demişlerdi; 30 yaşıma girdiğimi anlamamıştım bile. Ama 35 benim için dönüm noktasıydı, kendimle barıştığımın, hayatın farkına vardığım yaştı.
Yazana tebriklerimi gönderiyorum, altına imzamı rahatça atarım...


*****
Hayatın lezzeti, kadınlığın en güzel yaşandığı zaman, felsefik bir bakış açısı ve henüz geç kalınmamış önlemler zamanıdır 35 yaş üstü! 35 yaş ve üstü gruba giren kadınlara bir renk vermek gerekseydi, ben lila ya da mor derdim. Hayat sizde demini almıştır ve çok keyiflenmiştir birlikte paylaşmak. Kadının en güzel zamanı bence 35 ile 50 yaş arasındadır. Şöyle kadın kadın durmayı öğrenmişsindir. Acemice savrulan yüreklerden, gereksiz sevişmelerden, telaşlı, heyecan dolu koşuşturmalardan ve yaşam çıraklığından, kalfalığa, kiminde de ustalığa adım attığın dönemdir.

agustos-2011-ask-ve-iliskiler-resim-1KADINLIĞINI HİSSETMELİSİN
Lezzetinden yenmez yani! Elbette, öncesinde yaşadıkların, tecrübelerin, kendine neler biriktirdiğin, elinde tuttuğun değerlerin, yüreğinin büyüklüğü önemlidir. Bomboş geçmiş yıllarla, okumadan, incelemeden, düşünmeden, ders almadan, üretmeden bulmuşsan 35’i, fark etmez, ister 55 ol, ister 70, aynı yerde kalacaksın demektir. Cebinde neler birikmiş ona bakacaksın! Biraz genelleyecek olursam, yüreğin hiç kavrulup yanmadıysa, şöyle güzel bir rendeden geçirmediyse yaşadıkların seni, hiç burnun sızlamadıysa ve hatta hala öğrenmemişsen burun nasıl sızlar, uğrunda can verecek bir dostun olmamışsa, kalbinin üstünde en az bir çizik yoksa kabuk bağlayan, seramik misali şeklini almış ama fırınlanmamışsan; boşuna devirmişsin demektir koca 35 yılı. Bu çizgiyi geçerken nelere sahip olmuşsun ona bakacaksın! Ekmeğini paylaşmış mısın sevdiklerinle en yok olan zamanlarda, hıçkırarak ağlamış mısın dost bir omuzda, ailen daha değerlenmiş mi gençliğine nazaran gözünde, nasıl olduğu önemli değil ama bir duruş sergilemiş misin hayata karşı? 35 yaşına gelmek önemlidir. Köşelenmiş olmalısın artık, hayata en az bir kere kızmış olmalısın. Cebinde paran gibi durmalı derslerin, hatalarını sevmiş ama geçmişte yaşamanın anlamsızlığını da anlamış olmalısın. Kadınlığını hissetmelisin 35’i devirdiysen. Vücudunu tanımış, ilişkileri az çok çözmüş olmalısın. Kadın ve erkek arasında sürecek sonsuz kavgayı ve aşkı kabul etmiş olmalısın. Yeniler daha zor kabul görüyor, eskilerin iyisi değerli kılınıyor olmalı. İlişkileri sorgulamaya başlamış, her duyduğun yalana kanmıyor olmalısın. Farkında olmalısın hayatın. Yaşadığın anların gerçekten içinde durmalısın. Mutlaka bir konuda fikrin olmalı, bir dalın olmalı tutunduğun, bir hobi edinmiş olmalısın. İki kitap okumuş, ölmeden yapacaklarına dair birkaç hedef belirlemiş, amaçları olan ve uğrunda çaba sarf eden biri olmalısın. Ne olduğu önemli değil, belki güzel yetiştirilmiş bir evlat, belki bir roman bırakmak istemelisin geride. Sadece balkonda renkli çiçekler ekmiş olsan, yanına kardır. Önemli olan o çiçeklere bakacak sabrı ve sevgiyi yüreğine öğretmiş olmandır.
35 OLGUN VE CESURDUR
35 yaşını geçtiysen, hayata biraz dur demeyi öğrenmişsindir. Zamanın peşinden koşarak değil, yanında yürüyerek yaşıyorsundur. Daha olgun ama cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığı ile harmanlayan, kendini keşfetmiş, vicdanı aptallıkla, özgüveni küstahlıkla karıştırmayan, tevazu nedir bilen ama kendini de ezdirmeyen bir insan olmalısın. Yolun önemli bir kısmını yürümüş biri olarak, geleceğinle ilgili biraz endişen ve çaban oluşmuştur. Emeklilik, hayat planları, sigortalar artık düşünülecek konular arasına girmiştir. 35 yaşını geçtiysen, önce kendini tartmış, tanımış olmalısın. Hedeflerin, hayallerin için gideceğin bir yol, düştüğünde kalkacak gücün, her gecenin aydınlanacağını bilen bir ruhun olmalı. Arada çocuklaşma ve saçmalama haklarını da saklı tutarak, büyümüş olmalısın. 35 yaşını bitirdiysen önce insan, sonra kadın ve birey olmayı, hayattan her şartta bir tat almayı ve kalbini doğru kullanmayı öğrenmiş olmalısın. Bu anlattıklarım sende eksikse, çok geç değil, üzülme, ama hemen harekete geç. Yok canım, bunlar önemli değil diyorsan, bildiğin yolda yürümeye devam et, zaten sen hepsine geç kalmış olmalısın.

Seninle Dergisi Ağustos 2011 Sayısı

13 Ekim 2014

Welcome back!

Kışın ucunu gören burnum akmaya başladı.
Bu demektir ki sezonu açtım ve önümüzdeki 8 ay boyunca sürekli "aa yine nezle mi oldun" sorularına aynı baygın ve bıkkın bakışlarla cevap vereceğim.

Çekmecemde sarılıp sarmalanmış şal ortaya çıktı, eve götürülüp yıkandı ve çalışma süresi başladı. Kendisine bu zorlu süreçte başarılar diliyorum.

Sabahları sürünerek yataktan kalkma, saati 5 dk, 3 dk ve çaresizce 1 dk sonraya kurma psikolojisi... welcome back!

Demiri uyuturken uyuma, sonra uyanıp gecenin kör vaktine kadar uyuyamama, şarap, çikolata, kitap, film... Çabuk döndünüz... İyiydi buzlu içecekler, güzel müzikler...

Kış modumu pek sevmiyorum. Yaz insanıyım ben. Kışın doğmam bir hata olmuş, Temmuzun göbeğinde doğmalıymışım, net...

Burnumu  çekmeyi, üşümeyi, uyanmak istememeyi, üst üste giyinmeyi, çizmeleri, koyu renk kıyafetleri, buğulu camları, kapalı mekanları, sıcak içecekleri, erken kararan havayı sev-mem.
Bana bak yaz, çabuk gel. Uğraştırma beni bu gıcık modumla! Hadi ben alışığım 37 senedir bu moda yaşamaya da çevremdekiler isyanda...



 

1 Ekim 2014

İnanma-kalma!

Tamam inanmıyorum ama çok zevkli..
Kendimi tutamıyorum...
Ama şu fala dikkatle bir bakınız yahu; mücadele yok mu?
Korkutan ve korkan yok mu? Hulk benzeri birine havlayan bir köpek değil de nedir?
Yahu ben hep bulutları da benzetir(d)im zaten birşeylere... Uçakta yeni kitabıyla bana eşlik eden Tuna Kiremitçi'nin kulakları çınlasın! (Yeri gelmişken sanki biraz çıtır çerez olmuş gibi geldi son kitap, daha iyilerini okumuştum kendisinden. Tek yönde bitti kitap :( )

Konu iyice dağıldı, burada bırakayım en iyisi...

 

26 Ağustos 2014

Kütüphane hayatlar

Canım yazmak çizmek istiyor ama yazılan ortam bile açık; ben toparlanmaya çalışırken daha da karışabiliyor bazen.
Hayatım kütüphaneye benziyor.
Darmadağınık bir kütüphane.
Bizim oturma odasındaki gibi.
Alındığında zevkle yerleştirmiştim; en alta ansiklopediler, anısı olsun diye. Üzerine klasörlerin sığabileceği aralıkta bir raf vardı. Koca koca klasörler, eğitim notları, sözlükler vs koymuştum. Sonra romanlara geçmiştim. Gözümün önünde durmasını istediklerimi göz hizasına almıştım... Tekrar okuyabileceklerim başka bir rafa...
Sonra yetmemeye başladı, aynı kütüphanenin ikincisi alındı. O da doldu. İlk başta dikkatlice, özen göstere göstere... Sonra alışıldı. Kitaplar fazlalaştıkça raflarda dağınıklık başladı. Kitaplar boş bulunan yerlere konmaya başladı. Demir doğdu raflardan biri ikisi derken 3 tanesi Demire ait oldu. Dergileri, kitapları derken oyun hamurları, özen gösterdiği küçük oyuncakları bile kütüphanede yer aramaya başladı kendine.
Şimdi darmadağınık bir kütüphane. Aradığın şeyi nerede bulacağın hakkında hiç bir fikrin yok. Bazen bir kitap ararken bambaşka birşeyle karşılaşıyorum. Düzenlemeyi planlasam da ara ara düzenlesem de o ilk hali hiç geri gelmiyor...
37 yaşımdayım. Çok şey yaşadım diyenler hep komiğime giderdi eskiden. Artık gitmiyor. Darmadağınık, karmakarışık ve düzenlenmek istemeyen, düzenlemeye çalıştıkça daha da karışan kütüphane gibiyim. Bir kitabı alıp okumaya başlıyorum, bitince o kitabın yeri değişmiş, yerine bazen bir ayıcık bazen bir resim konmuş oluyor. Çok severek okudum bazı kitaplara elim gitmiyor aynen bazı arkadaşlarıma elimin gitmemesi gibi. Yıllardır orada duran bazıları cazip geliyor; aynen telefon rehberimde kayıtlı olan ve yıllardır görmediğim arkadaşlarımın hayatıma bir şekilde entegre olması gibi...
Güneş vururken kütüphaneye, hele de yeni temizlik yapılmışsa, o karmakarışıklık bile daha az batıyor gözüme. Oysa kötü havalarda, gecelerde baktığımda aynı kütüphaneye daha da derinleşiyor darma dumanlık.
Ne atabiliyorum kütüphaneyi, ne toplayabiliyorum. Şimdilerde plan, Demirin odasını kütüphanenin bulunduğu oda yapmak. Bir parçası Demir'le kalsın, diğer parçası oturma odasıyla taşınsın. Belki de hayatta öğrenmem gereken de bu...


 

22 Temmuz 2014

İyi ki doğmuşsun...







Hayatın, en güzel müziklerle, en hoşuna giden yerlerde, en sevdiğin insanlarla, kahkahaların çınladığı, bütün güzel duyguları kalbinin taa içinde hissettiğin, çok sevdiğin, çok sevildiğin, keyif, mutluluk, huzur, aşk ve sağlık dolu geçsin...
5. yaşın kutlu olsun tatlı oğlum.
Hayatımdaki en doğru karar, en güzel varlıksın.

 

16 Temmuz 2014

soru

Bir Allahın kuluna güvenemediğim şu dünyada, bana güvenilmemesin bende yarattığı bu hayal kırıklığı ne ola ki?!
 

14 Temmuz 2014

BİR ERKEĞİN HAYATI SEÇTİĞİ KADINDIR...

Bir erkeğin düşünsel yeteneği, estetik birikimleri ne olursa olsun, hayatta durduğu kat, içine doğduğu kattır, tanıdığı i...lk kadının, annesinin onu bıraktığı kat...
Giyim zevkinin bulunmadığı bir bahçede doğduysanız, giyim zevkinizin gelişmiş olduğu bir bahçeye sizi ancak bir kadın götürür, sofraların inceliklerle donatılmadığı bir katta doğduysanız, incelikli sofraların bulunduğu kata sizi götürecek olan da bir kadındır.
Birlikte olduğunuz kadın değiştiğinde, değişen yalnızca bir kadın değildir, hayatın neredeyse bütünü değişir, bir başka kata, bir başka bahçeye geçersiniz, orada herşey farklıdır.
Dinlediğiniz müzik, okuduğunuz kitap, yediğiniz yemek, gittiğiniz yerler, buluştuğunuz arkadaşlar, hatta taktığınız kravat bile değişir.
Bir erkeği hayatın içinde kadınlar gezdirir, hayatın katları arasında kadınlar dolaştırır.
Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz, esprili bir kadına rastlarsanız espriniz, zeki bir kadına rastlarsanız zekânız gelişir; yeni huysuzluklar, kaprisler, kavga nedenleri, acılar da öğrenirsiniz.
Hayat, kutsal kitaplarda anlatıldığı gibi kat kattır;
Babil'in asma bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir. Bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür.
Ve, bugün durduğunuz teras, seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat, yanınızdaki kadının terası, manzarası, hayatıdır; hayatın hangi katında durduğunuzu, yanınızdaki kadının durduğu kat belirler.
Hayatınız, seçtiğiniz kadındır. 'Bir kadın değil. Bir hayat seçersiniz çünkü.
Ahmet ALTAN



Not:
İlginç ve erkekler için çok da "güzel" olmayan bir yaklaşım ama galiba ben de buna katılıyorum.
"Emanet duruyorsa" adam, bir süre sonra orada duramıyor zaten...

7 Temmuz 2014

Şeffaf

Bugün garip bir gün.
Güzel havaya inat, canım sıkılıyor sebepsiz...
Bazen habersiz, saatsiz, kimsesiz, aynı eski günlerimdeki gibi yürüyerek sahile gitmeyi ve sadece denize bakmayı özlüyorum.
O zamanlar ne kadar özgürmüşüm ve ne kadar kaygısız.

30 Haziran 2014

analyze this

Dün bir cümle kurdum.
Kurduğum cümle çok tuhaf/tanıdık geldi sonradan, aklıma geldiğinde.
Ama böyle hissediyorum. Şair ruhlu biri çıkıp bunu şiir yapsa beğenilesi birşey olurdu eminim...
Dedim ki;
Yapılan hatalardan dolayı, geçirilen onca güzel zamanı inkar edecek değilim. Beklenmedik olaylar oldu diye, hayat boyu "hata" yapılmış varsayacak da değilim.
Ama bunları unutabilecek/affedebilecek kadar büyüklük de yapabileceğimi sanmıyorum.

Şimdi aslında bu kurduğum cümlelerin kimin için kurulduğunu beni bilen herkes rahatça anlayabilir.
Ve aslında öyle de...

Ama dünden beri bu cümleyi kafamda çok evirip çevirdim. Ve anladım ki bu yaşıma kadar ben zaten böyle yaşamışım ancak bunu analiz edebilecek zamana/farkındalığa sahip değilmişim...
Hayatımda yeri olan insanlar, her ne olursa olsun, benim uzaklaştırdıklarım olmuyor. Ben hataları bir şekilde kabulleniyorum çünkü "geçmiş" benim için hep çok özel ve kıymetli. Ama bu hataları affettiğim ya da unuttuğum anlamına da gelmiyor; hatırlıyorum. Hatayı yapan bensem de karşı tarafsa da...
Affedilmek (affedilmeyi istemek)/affetmek farklı çalışıyor benim mantığımda. Kabullenmek oluyor daha ziyade bunun adı sanırım. Kabullenip devam ediyorum ama yeni bir boyuta taşıyarak.
İlginç bir özellik galiba.

 

20 Haziran 2014

Çare sizsiniz

Çaresizsiniz...
Çare sizsiniz...

Aklımda hep bu söz var. Neden bilmiyorum ama evirip çevirip bunu söylüyorum.

 

16 Haziran 2014

Güle güle bademcik...

19 Mayıs gününün benim için ayrı bir önemi var artık...
Demir'in bademcik ve genizetiyle vedalaştığımız ve Betaya'da elveda dediğimiz gün oldu.
Beta belasından kurtulmanın; 2 haftada bir 40 dereceyi bula ateşin sona ermesinin günü. Anladığım birşey daha var bu günde.
Annenin; çocuğunun acısını taa en dipte, belki de "en az" onun kadar hissedebildiği. O yemek yiyemezse senin de yemeyeceğini, ağlarken daha çok ağlayabileceğini...

Şimdi gitti, sağlıklı çok şükür. Bundan sonra hayatında bir daha ameliyat olmak zorunda kalmaz umarım.

Ve şimdi daha da iyi anladım ki bütün çocuklara en çok yakışan şey sağlık...

13 Mayıs 2014

Ben de seni...

Hiç unutmuyorum, geçen anneler gününde sarılıp ağlamıştı bana. Ben sana hediye almayı unuttum ama seni çok seviyorum diye. Bu yıl hiç bahsetmedim anneler gününden ona. O gün de özel hiçbirşey yapmamaya karar verdim. Bu ticari günlerin benim için bir önemi yok tabii ki ama öyle gazlıyorlar ki bazen çaresiz kalıyor insan. Geri kalan hayatımda da bunun için hediye almasın bana diye plan yapmıştım kendimce. Beni öpmesi en güzel hediyeydi, bunu ona anlatacaktım zaman içinde.

Yine ben planlar yaparken yukarıdan gülümsedi bana herhalde...

Bu kartı hazırlamış, aldıkları kitaba yapıştırmış. Öyle heyecanlandı ki verirken, paketi kendi açtı hatta parçaladı. Kitabı elime tutuşturdu; sonra kartı zarftan çıkardı verdi elime. Gurula; "bak sana me yazdım..." Sonra da gözlerimin taa içine baktı "mutluluktan yine yaşlar gelecek mi gözünden anne?"

Annelik demek boğazında hiç yutamadığın bir yumrukla; gözünde damlamaya hazır yaşla yaşamak demek galiba. O gün de bugün de ağlıyorum bu kartı gördükçe. Mutluluktan, gururdan...



5 Mayıs 2014

Tarihe not - ilk sinema

Oğlumla ilk sinema filmimizi izledik.
Bu kadar keyif alacağımı hiç tahmin etmezdim.
Koca bir paket mısırı aldık kucağımıza, taktık gözümüze kırmızı-siyah gözlüklerimizi ve kahkahalarla izledik filmi.
Film de harikaydı şansımıza...
Yaşasın, başlasın artık sinema keyfimiz (animasyon manimasyon, sonuçta eski günlerime dönüyor ve sinemaları takip etmeye başlıyorum, heyooo!)


 

25 Nisan 2014

Çocuk yetiştirmek

Bazı şeyleri şansa mı doğru yapıyorum ya da inceden inceye düşünerek mi bilmiyorum.
Ama yaptığım güzel şeylerden biri de bu olmuş. Demir'i hiç "ayıp"la yönlendirmedim. Amcaların teyzelerin kızacağını, polisin, doktorun geleceğini söylemedim. Dışarı çıkarken, işe giderken hiç dişçiye, jandarmaya gidiyorum demedim...

O da ne teyzelerden amcalardan korktu, ne herhangi bir meslek grubuna düşman oldu, ne de "ayıp" olduğu için durdu.
Çevremdeki doğal olarak oldukça sık görülen "klasik çocuk yetiştirme" yöntemleri karşısında hep bildiğimi yaptım. Yerleri temiz görmek istediği için çöp atmıyor; arkadaşlarının odasını birlikte dağıttıysa birlikte toplamak gerektiğine inandığı için toplamadan çıkmıyor (evde geçerli değil nedense bu kural :s ), oyuncakları kendine ait elbette ama istediği zaman arkadaşlarıyla paylaşmasının güzel bir davranış olduğunu biliyor...

Şimdi bu yazdıklarımı okuyan "klasikçiler" çocuğuma nazar değdireceğim konusunda hemfikir de olurlar ancaaak, bazen - evet kesinlike bazen- bu yaklaşımlarla doğru bir anne olabildiğimi düşünüyorum. Demir büyüyünce mutlu, dürüst ve sorumluluk sahibi bir insan olacak :)

Özgür Bolat'tan...
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/26282472.asp

 

28 Mart 2014

Trust

"Tanrının bana baş edemeyeceğim bir şey vermeyeceğini biliyorum. Sadece keşke bana bu kadar güvenmeseydi diyorum."

Dostoyevski

25 Mart 2014

Eni konu

30 Mart'a bu kadar yakınken; aslında beynimin ön tarafı çılgınce seçimlere-olana-bitene, yasaklara, memleket meselelerine takılıyken yine de kendi iç işlerimi de es geçemiyorum demek ki..
Dünden beri yine takıldı aklıma. Tesadüf diye birşey yok diyordum bir süredir. Hala öyle düşünüyorum aslında ama ara ara kendimi çürütüyorum.
Bir de şu "enerji" meselesine takıldım yine. Dün eski mahalleme gittim, eski kuaför, eski bakkal, eski balıkçı, eski kapıcı... Güzel günler diye düşünüyordum ben oradaki hayatımızı. Yine darbe yemişti eski yaşama göre ama ya benim algılarım kapalıydı; herşeyi yolunda sanıyordum ya da gerçekten yolundaydı, bilemiyorum. Ve dünden beri düşündüğüm oranın enerjisi aslında... Renkli, sesli, canlıydı orası. Sanki eski ev 25'lerindeydi. Hareketi seviyor, gülüyor, eğleniyor, günlük aşklar yaşıyordu.
Yeni evimizdeyse (yeni mi?!) farklı bir enerji var. Yoğun, derin, sakin ve ne aradığını bilen. 40'larında sanki...
Ve üzerinden aylar hatta yıllar geçse de o enerjiyi alıyor insan galiba oraya gittiğinde.
Şimdi benim bu konuyu anlamam gerekiyor. Ya da birinin bana oturup anlatması lazım eni konu...



 

24 Mart 2014

Candan Erçetin-Bahar

Candan Erçetin-Bahar

3 Mart 2014

Kalpler

Ve bana dedi ki:
"seni görünce içimden birsürü kalpler geçiyor..."
Bu kadar naif, sevgi dolu, güzel sözlü, harika bir çocuğu nasıl doğurabildim ki?
Bana, en az benim ona öğrettiğim kadar öğretecek anlaşılan...

 

12 Şubat 2014

Çıt

Bazen, yok canım, olamaz dediğim şeyler...
Bazen, yok canım, bundan sonra ne olabilir ki dediklerim...
Bazen, yok yok, daha neler diye aklımdan geçerken...
Gökten yağarcasına geliyor ya...

Bazen, nasıl dayanır ki insan diyorum,
Bazen tutacak küçücük bir dal arıyorum, bulamıyorum ya
Bazen yardım etmek isterken çaresizce çırpınıyorum
Çırpındıkça herşeyi daha da bulandırıyorum ya

Bazen, alıp başımızı gidesim hem de çoook uzaklara gidesim geliyor ya
Bazen, hep başa hep başa sardığımı ve asla istediğim noktaya gelemeyeceğimi düşünüyorum ya
Bazen avaz avaz bağırmak istiyorum ve çıt bile çıkaramıyorum ya
Ve bazen pes ediyorum...

İşte o gün, bu gün...

 

10 Şubat 2014

Dominik'e 1-2

Ha şimdi bitti, bak haftaya yavaşlayacak; önümüzdeki hafta sadece günlük işlerle uğraşırım diye diye şubatın 10'unu buldum...
Hala bir rahat oturamadım. Bu durum ne olacak böyle bilmiyorum. Bir arkadaşım, proje üretme merakım yüzünden popomun yer göremeyeceğini söylüyor. Haklı sanırım...

Şöyle güzelce, keyiflice çalışan, biraz ondan biraz bundan takılan insanoğlunu seviyorum...
40 yaşımda Bodruma yerleşirim; çocuk orada daha mutlu bile büyür, ben de intenet üzerinden yaparım işimi diyen insanoğluna hastayım...
Kenara para koydum, kariyerimi tavanda bırakıp bir cafe açacağım diyen insanoğlu hayalini gerçekleştirirse, memleket cafeden geçilmeyecek...

40 yaşıma 3 yıl kaldı; kurabildiğim en ütopik hayal, şirket değiştirmek, çok para kazanmak; kazanılan parayı biriktirebilmek...
Ha aslında bir de Dominik Cumhuriyetine yerleşip muz ticareti yapma hayalim var ki hayalde bile bazı sıkıntılar var...

Peki benim durumum ne olacak? Yay olmaya devam etseydim belki de Domink'e gidebilirdik be blog... Kahpe kader yine örmüş ağlarını bana!



29 Ocak 2014

Değerlerim

Değerlerim
Yaşam amacı
Farkındalık
Keyif
Yol
Yanımdakiler...


Hindistana mı gitmeliyim? Uzun uzun oturup düşünmek istiyorum. Bir türlü o uzun zamanı yaratamıyorum...

Geçen yıl sıkça uyguladığım şarap-çikolata ikilisi idealdi düşünme zamanı için. Son zamanlarda fırsat yaratamaz oldum nedense.
İç sesi dinleme, sorabilmek, düşünmek...

20 Ocak 2014

14 Ocak 2014

yay vs akrep vs oğlak

Şimdi bu durum nasıl açıklanır ki?
Hayatımın 36 yılını "yay" olarak geçirdim ben. Bazıları yay'ın yüz karası olduğumu söylese de pek hoşnuttum burcumdan...
Ama nolduysa oldu ve 1 Ocak 2014 sabahı, yani "benim yılım"ın başladığı sabah ilk şoku yaşadım...
Yıldız falıma bakan Zeynep acı gerçeği vurdu yüzüme:
* E sen yay değilsin ki?! Bildiğin akrepsin... Ve yükselenin de oğlak gibi sanki...
Dur, bi iyice bakayım... Evet evet oğlak yükselenin senin...

Ben bildiğin dumur:
* Nasıl yani? Olur mu ayol? Yayım ben; üstelik yükselenim de yay... Gezmeyi severim, özgürlüğüme çook düşkünüm...

* E pek rahat, geniş görmedim ben seni; çocuğun peşinde koşuyorsun 2 gündür.. Onu yedin, bunu giydin, şimdi yattın, vs..

* Aaa yok canım, evde çok geniş bir insanımdır ben... İşte biraz stres sahibiyim, herşey tam olsun isterim. Uğraşırım çok...

* Dur bakalım detaylıca...

Ve evet baktı detaylıca.. Yay çıkmadım. 31 yıl yay gibi yaşamışım; özel günlerim, yaşayış biçimim; etkilendiğim gezegenler... Ama sonra dönmüş bu gezegenler galiba ve ben yükselenim yani oğlak gibi yaşamışım..

Ve işte gerçekler... Yazıyorum ki unutmayayım; yıl sonunda kontrol edebileyim :)
  • Kariyer hırsım varmış benim... "Aa" dedim "yok canııım..."
  • Çalışmak defaultmuş bende, zevk almak, uğraşmak... Başarı da peşinden geliyormuş...
  • Taşınma ihtimalim varmış. (Buna pek sevindim işte)
  • Aslında çok kuvvetli 6. hissim varken bunu hiç farketmezmişim; dikkate almazmışım...
  • "Küllerinden doğmak" senin sözün dedi. Benim çok kullandığım bir sözdür gerçekten; şaşırttı beni.
  • İnsanların seni "güçlü" görmesi önemli. Öyle de görüyorlar zaten; nolursa olsun küllerinden doğacağını göstermişsin yıllarca dedi...
  • Kendimi yoruyormuşum herşeyi yüklenerek; ben şikayetçi değilmişim ama yorucu bir durummuş bu insanlara göre..
  • Uzuun yıllar çalışmaya devam edecekmişim; 2023'tü galiba yılı. sonra çalışmayı bırakıp keyif moduna geçecekmişim. Emek emek biriktirdiklerimi ortaya çıkaracak; keyfini sürecekmişim...
  • Yabancılarla çalışmaya bir süre daha devam edecekmişim...
  • Demir'le çok güzel br ilişkim olacakmış hep. Hem samimi hem yakın...
  • Demir'in finans, borsa gibi işlere ilgisi olacakmış.
  • Ve mutlu bir insan olacakmış, en önemlisi...
  • Güçlü karakterlerin klasik problemi olan ikili ilişkilerde zorlanıyormuşum. Benden daha güçlüsü iyi gelirmiş bana... Hadi bakalım :)
Daha birsürü şey söyledi ama hatırlayamıyorum :( hafızam çökmüş 14 günde galiba...

3 Ocak 2014

Olmuş...

Şarkıyı geç keşfetmem sebebiyle yeni yılı ilk postu oldu...
Adam yapmış valla..
Tebrikler...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails
 
Copyright 2009 mynameismelis