22 Kasım 2011

34'ü bitirince...

E daha 35 olmadım....

15 Kasım 2011

İtiraf ediyorum, yeteneksizim!

Allah bana bir yetenek vermemiş. Verdiyse de 34 yıldır ben tespit edemedim. Yazamam, çizemem, söyleyemem, spor yapmayı pek beceremem... Ama yapanlara çook hayranlık duyarım. Yaptıklarına saygı duyarım. Bir resim nasıl çizilir, bir heykel yaratırken neler hissedilirki?
Elimde olmadan düşünüyorum acaba ben de annemin yalvararak götürdükleri baleden sıkılmasaydım, eve org dersi için gelen hocadan köşe bucak kaçmasaydım, basketbol kursuna gittiğimde en azından birkaç hafta devam etseydim olur muydu acaba diye? İçimde olsaydı tutamazdım herhalde kendimi, bugünlere gelmezdim böyle kütük gibi.
Hele hele hem başka işlerle uğraşıp hem de yeteneğini başka ortamlarda kullanabilene büyük saygı duyarım. Bölünebilen insanlara yani... Ben de bölünürüm ama yeteneğimle işim arasında değil, işle iş ya da işle ev arasında bölünebiliyorum mesela.
Aslında diyeceğim şu ki ben hayranım şu işe: OİP 'e yani. Yetenekli işte. Yazıyor, çiziyor, güldürüyor, eğleniyor. Hayran oluyorum ona da diğer yeteneklilere olduğum gibi...

4 Kasım 2011

El arabasındaki çocuk

O da çocuk... O da annesinin kuzusu.
El arabasında taşıyordu annesi onu; bildiğin el arabası. Hava soğuk, bulduğu kalın ne varsa belli ki girdirmiş annesi üstüste. . Siyah beresi büyük gelmiş başına. El arabasının kenarlarına tutunuyor sımsıkı. Ellerini görüyorum, küçücük. Annesi yanındakiyle konuşa konuşa gidiyor. Sağa sola bakıyor ufaklık. El arabasıyla geçtiler önümden. Yutkundum, ağlamadım. Ofiste oturup kahve içtim. Evde onlarca oyuncakla oynayan oğlumu düşündüm.

Pencereye yansıyan bir gölge gördüm bir saat sonra. El arabası yine. Bu sefer çocuk değil içinde anlayamadığım birsürü eşya var, annesi itiyor. Arkadan geliyor çocuk, yürüyor. Mavi hırka dizlerine kadar iniyor, tek düğmesi ilikli, içinden kalın kahverengi, desenli bir kazak sarkıyor. Yanındaki kadın çekiştiriyor, hızlı yürümüyor çocuk. Yanındaki kadınla gözgöze geliyoruz. Ben telefonla konuşuyorum. Gözümü alamıyorum çocuktan. Yüzünü göremiyorum ama yanaklarını görüyorum, kızarmış soğuktan. Boğazımda yine o düğüm. Yutkunuyorum bu defa gitmiyor, yaşlar süzülüyor. Yine oğlumu düşünüyorum. Sıcacık yemeğini yemiş; her gün sıcacık yatağında uyuyan oğlumu... O da anne, ben de... O da çocuk, annesinin kuzusu hem de...


3 Kasım 2011

Veli görüşmesi

Tarihe yeni notum işte blog:
Cuma akşamı gittik ilk veli görüşmemize. Demir'e oyun grubu ararken "öğrencilerimiz" diye hitap edenlerden 5. saniyede vazgeçsem de bildiğin veli görüşmesiydi işte gittiğimiz bizim. O anlattı biz dinledik, biz anlattık o dinledi...

Demir'den inciler

Artık Demir olanı anlatmaktan bir adım ötesine geçti. Akıl yürütüyor..
Bu haftanın bombaları:

Demir: Anne bak kolye yaptım (gitarının askısını boynuna dolamış)
Anne: Aa, gel bak sana kravat da yapayım.
5 dk. sonra Demir: Anne bu kravat beni rahatsiz ediyor, çıkaralım mı?!

Anneanne: Yerim seni canım benim, çok tatlısın...
Demir: Yeme sakın, ben mama değilim!
Anne: Nesin peki sen?
Demir: İnsan!

Ve hala gözlerimi dolduran cümle:
Kucağımda masal anlatıyorum. Masalın bir yerinde durup dururken; boynuma dolanan iki minik kol, yanağıma konan küçük, hissi tarifsiz bir öpücük ve "anne seni cok seviyorum"
Bu ne acayip bir duyguymuş böyle!..


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails
 
Copyright 2009 mynameismelis