25 Şubat 2008

Are you lost?

Sanırım Galatown’un ajansının da tutkusu LOST!!!

21 Şubat 2008

İyi fikir

14 Şubat için Pfizer'in harika ilanı...
14 Şubat'ı unutan hapı yutar.

20 Şubat 2008

Marketing Türkiye

Düzenli okuduğum yayınlardan biri. İçerik, tasarım, konu, konuları işleyişi açısından da oldukça başarılı bulurum dergiyi. Bitmek bilmeyen masterım boyunca da bana çok yardımcı oldular sağolsunlar. (Hala da oluyorlar malesef!..)
142. sayısıyla birlikte “2007 Almanak” da geldi. Ben çok beğendim, pazarlamayı sevenlerin de beğeneceğini düşünüyorum.
Alıp kütüphaneye konulası, canı isteyince açıp bakılası...
(Bu cümleyi yazan ben miyim?!)

Cicianne oldum!

Annesi ve babasıyla birlikte biz de bekledik onu tam 9 ay! Ve sonunda 18 Şubat’ta dünyaya geldi minik Maya...
Yıllarca konuştuk Özlem’le; “Çocuk doğurmaya nasıl karar veriyorlar, nasıl cesaret ediyorlar, bu dünyaya çocuk getirmeyi nasıl istiyorlar?” diye. 9 ay önce o anladı buna nasıl karar verdiklerini. Öyle kuvvetli bir duygu ki sanırım şu “annelik hissi”, öncelikle enteresan bir şekilde bir anda geliyor. Daha hislerini anlamlandıramadan, anne olmaya karar verdiği an, insanın hayata bakışı hatta hayattaki duruşu değişiyor. Anne adayı yılarca savunduğu tüm tezleri bir anda çürütüp yepyeni bir sayfa açabiliyor. Cevap bulamadığı onlarca soruya bir anda cevap bulabiliyor. Hayattaki amaçlarının sıralamasını değiştiriyor ve bu değişimi “daha önce hiçbir şeyden bu kadar emin olmadım!” diyebilecek kadar rahat karşılayabiliyor. Yani yaşanabilecek en ilginç duygu ve hatta annelere göre en mükemmel duygu.
Ama yine de tuhaf bir durum bence yani özüne bakınca.
Ama iyi ki bu tuhaf durum Özlem’in de başına gelmiş ki ben de cicianne oldum böylece. Çok güzel bir duyguymuş. Şimdi en kısa zamanda mis kokulu cicikızımın yanına gidip onu sevmek istiyorum...

10 Şubat 2008

Kelebek etkisi

Yine aynı kitaptan:
"Hepimiz kaosun köleleriyiz. Burada, kaos sözcüğünü bilimsel anlamda kullanıyorum. Kaos kuramına göre, kaotik süreçlerin sonucunu "başlangıç koşulları"nda olabilecek minik değişiklikler kararlaştırır. Örneğin: bir otomobilin kaputu üzerine konulan bir bilardo topunu ele alalım. Belirli bir noktaya konulan top bir yöne doğru yuvarlanır; o noktanın bir milimetre sağına veya soluna konulduğunda ise bambaşka bir yöne yuvarlanır. Topun sonuçta nereye varacağı, başlangıçta onu nereye koyduğumuza bağlıdır.
Başlangıç koşullarının etkisi "kelebek etkisi" adını alır, çünkü kaos kuramı iklim koşullarına uygulandığında, Asya'daki bir kelebeğin kanat çırpışının aylar sonra Güney Atlantik'te bir kasırgaya neden olabileceği açıklanmaktadır.Yaşamlarımız bizim kendi kelebek etkilerimizle yönlenmektedir..."

7 Şubat 2008

Beynine Bir Kez Hava Değmeye Görsün

Son zamanlarda okuduğum kitaplar arasında beni en çok etkileyeni diyebilirim: Beynine Bir Kez Hava Değmeye Görsün. Tübitak yayınlarının.
Bir beyin cerrahının anıları. Kitabın dili öyle yalın ki konuşuyormuş gibi hissediyor insan. Ameliyatlarının tüm detaylarını, kurtarabildiklerini, kurtaramadıklarını, hislerini öyle güzel anlatmış ki. Okurken bir yandan insan vücudunun muhteşem işleyişine hayret ediyor, diğer yandan bu işleyişe tıbbın müdahalesine de hayran kalıyorsunuz. “Bir doktor bu kadarına nasıl dayanıyor?” sorusunun cevabını da satır aralarında bulduğum kitap.
Kesinlikle okunmalı...

Not: Üniversitede en çok istediğim bölümde okudum, işimi de çook severek yapıyorum ama bir daha hayata gelirsem her yerde söylediğim gibi buraya da yazıyorum: doktor olacağıımmm!!!

3 Şubat 2008

Herşeyi bilen insanlar...

Bazı insanlar “bidiğini” sanır, hem de herşeyi. Pazarlamayı bilirler, satışı, matematiği, modayı, genetiği, müziği, sanatı, herseyi... Her konu hakkında söyleyecek birşeyler bulur, atar, tutar... Bu insan çeşidi karşısındakini de “saf” sanır ya beni en çok o düşündürür. Başta yüzüne vurursun “bilmediğini”. Anlamaz, işine gelmez. Zaman içinde sen de vazgeçersin, gerek görmezsin; uğraşmak istemezsin. Enteresan bir duygudur bu. Bir yandan için içini yer, konuşma sona ererken “söylesem mi acaba?”lar uçuşur kafanda... Ama sonuçta söylemezsin. O atıp tutarak konuşur, sen bildiğin halde konuşmazsın. Sonunda ne olur? Hiiç. Hele de bu insan türü iş hayatındaysa. O bildiğini sanmaya, sen onun bilmediğini bilmeye, bilmediğini bilmeyenler de onun herşeyi bildiğini sanmaya devam ederler. Hayat akıp gider, senin bildiklerin ile onun bildiğini sandığı şeyler çoğalır. O bir “şey” olur. Sen bir “şey” olamazsın...
Canım mı sıkkın benim bu aralar yoksa?

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails
 
Copyright 2009 mynameismelis